Adanalı Hanımağa 26
Sabah kapıya vurulunca zor bela kalktım yataktan. Kafam kazan gibiydi. Hanımağa ise çoktan kalkmış, giyinmişti bile. “Daha kalkmadın mı!” diyerek içeri geçti hızlı ve kararlı adımlarıyla. Kapısının önünde adamlarından bekleyen kimse yoktu.
“Gecenin köründe gelmişsin otele, ne boklar yedin, anlat bakalım!” dedikten sonra ikili koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Bugün beyazlar içindeydi. Beyaz bir etek ceket takımıyla siyah gömlek giymişti. Bilekten bağlamalı yüksek topuklu siyah ayakkabıları ile çok seksi görünüyordu. Sarı saçlarını arkasından bağlamıştı. Eteğin altından çıkan parlak beyaz bacaklarına baktığımı görünce gülümseyip yanına oturmamı istedi.
Yanına oturdum ve dudaklarından öptüm. Öpmeme karşılık verdi, hafif bir ruj sürmüştü dudaklarına. Her iki dudağını emerken elimi eteğinin altından sokup dolgun kalçasını avuçladım. Yanaklarını, boynunu öperken o da aynısını yapıyordu. Üstümde sadece baksırım vardı. Derken kalktı yerinden ve eteğinin uçlarını çekip kucağıma oturdu.
Ellerini ensemde birleştirip “Söyle bakalım, özledin mi beni!” diye sordu. “Çok özledim!” dedim dudağının kenarından öpüp. “Ben de seni özledim!” dedi saçlarımı okşarken. Hanımağa sabahın bu erken saatinde istekliydi. Ellerim kalçalarında, bacaklarında gezinirken “Ne dersin, yapalım mı burada!” diye sordum. “Adamlar aşağıda bekliyor!” dedi önce ama sonra “Tamam ama fazla vaktimiz yok!” dedikten sonra kalktı kucağımdan.
Üstündeki ceketi çıkardım. Ayakta dudak dudağa kısa ama ateşli bir öpüşmenin ardından yatağın kenarına geçti. “Kapıyı kilitle!” deyince dediğini yaptım. Bu sırada o da siyah külotunu ayaklarından çıkarmış yatağın üstüne atmıştı. Ellerini yatağa koyarak domaldı, eteğini kaldırdım yukarı ve belinde topladım. Eğildim ve kalçalarını, göt yanaklarını öptüm, ısırdım. Kasıklarının arasında beliren amını dilledim. Hanımağa hafif bir inilti çıkardı, yerinde kıpırdarken amını uzun uzun dilleyip yaladım.
Amı ıslanmaya başlamışken “Hadi, zamanımız yok!” demesiyle kalktım. Yarağım baksırın altında şişmiş, sertleşip kabarmıştı. Baksırı ayaklarımdan indirip yarağımı sıvazladım. Bu sırada o da dizlerini yatağa koyarak üstüne çıkmıştı. Dolgun götü ve şişkin amı hemen önümdeydi. Yarağımı tuttum ve yavaşça bastırdım amına. Hanımağa’nın başı yukarı kalktı biraz, dudaklarını emerken başını geriye atıp “Devam et!” dedi fısıltıyla.
Amında ağır ağır gidip gelmeye başlarken o da götünü çalkalıyordu. Başparmaklarımla göt deliğinin ağzını ovalarken amına usul usul yükleniyordum. Yarağımın amının diplerine yaptığı baskılar onu keyiflendirirken hafif iniltileri devam ediyor, başını arkaya atıp bana bakmaya çalışıyordu. Altımızdaki ucuz yaylı yatak Hanımağa’nın ağırlığıyla zıplatıyordu onu.
Yavaşça hızlanırken o da götünü bana doğru bastırmaya başladı. Hareket etmeyi bırakıp kontrolü ona verdim. Hanımağa ellerinden aldığı destekle ileri geri yaylanıp götünü sağa sola çalkaladıkça yarağım amına boydan boya girip içinde oynuyordu. Bundan büyük keyif alıyordu, bense göt deliğini okşayıp kalçalarını avuçluyordum.
Hareketleri gittikçe hızlanmaya, nefes alış verişi artmaya başladı. Dudaklarını emiyor ve zevkli inlemelerini bastırmak için ısırıyordu onları. Saçlarına asılıp çektim birkaç kez. Sonunda kendini kasmaya başladı. Göt yanakları titreyip sertleşirken ben de boşalmaya başladım. İkimiz aynı anda zevkin doruklarına çıkmıştık. Boşalırken yüklendim amına. Döllerimi akıttım içine, döllerim amının içinde kaybolmuştu sabahın bu erken saatinde.
Amından çıkınca o da doğruldu. Dudaklarımdan öptü ve banyoya geçti. Biraz sonra geldi ve bir şey demeden çıkardığı külotunu giyindi. Sonrasında bir şey olmamış gibi yeniden koltuğa oturup bana dün gece olanları sordu. Baksırımı giydikten sonra yatağın kenarına oturup akşamki olayları tabii değiştirerek anlattım.
Kalkıp grup seks yaptığımızı söyleyemezdim. Onun yerine kendisinin de tanıdığı birileriyle tanıştığımı söyledim. Merakla “Kimmiş onlar!” diye sorunca Nalan ve Muhtar’ın adını verdim. “Haaa, şu amına koyduğumun ibneleri desene!” dedi yüzünde anlamlı bir gülümsemeyle.
Nalan’ın anlattıklarını aktardığımda sessizce dinledi. Handan’dan bahsettim ama ilgilenmedi onunla. Ceren’i ise söylemedim, tekneye Yasemin’in davetlisi olarak katılacaktı, orada zaten tanışırdı.
Nalan’ın sözlerinin doğru olduğunu, Muhtar’ın kumar borçlarına karşılık Kozan’daki portakal ve limon bahçesiyle 150 dönüm tarlasına çöküp üzerine geçirdiğini ama sadece bununla kalmayıp onu eşek sudan gelinceye kadar dövdürdüğünü sakince anlattı:
“Bu işlerde kanun budur, kanunun dediğini yapmazsan senin de üstünü çizerler. Bu hayatta ya senin üstünü çizerler, ya da sen birilerinin üstünü çizersin. Başka yolu yok. Ben bunu yapmazsam Muhtar gibi başkaları da çıkar, başımıza dert olur…!”
“O ibneye çok büyük kredi açtım, başka kimseye yapmadığım iyiliği ona yaptım. Apo’nun zamanında da kumar oynamak için gelirdi, tanışıklığımız o dönemden… Kadın demiş ya sana, biz de güçlü insanlarız ama kimse bize sahip çıkmadı diye, o sahip çıkmayan Abuzer oluyor… Muhtar Abuzer pezevenginin akrabası geliyordu… Muhtar’ın ilk karısı Abuzer’in bacısıydı. Onu bırakıp bu Nalan denen orospuyu aldı. Öyle olunca Abuzer’le araları bozuldu…!”
“Ben Muhtar’ın tarlasına çökünce ses etmedi Abuzer ama iş portakal, limon bahçesine gelince ayak sürüdü. Orada bacısının da hakkı olduğunu söyledi. Tabii ben bacı macı dinlemedim, direkt çöktüm bahçeye de. Abuzer’le ilk takışmamız da oradan geliyor. Yani bu Muhtar ibnesi yüzünden gene. Abuzer’in bacısı kısır çıkmış diye bırakmıştı onu. Sonra gitti bu Nalan’ı buldu nerden bulduysa…!”
“Ben mallarına çöküp bir de adam akıllı dövdürünce neyi var neyi yoksa sattı, tası tarağı toplayıp Antalya’ya gittiler karı koca. Orada Abuzer’in öldürülen damadıyla ortak altın döviz işi yapmaya başladılar. Bir taraftan tefecilik bir taraftan da turistler vasıtasıyla kaçakçılık yapıyorlardı. Damadı öldürdüler, bu şimdi tek başına devam ediyor…!”
“Yasemin’le kocası da bu döviz işi sayesinde tanışmış bununla. Otelden fabrikadan ellerine geçen dövizleri Muhtar aracılığıyla bozduruyorlarmış. Zaten bunların benimle tanışmasına vesile olan da Muhtar oldu. Benden bahsetmiş bunlara, bunlar da o sayede benim mekânda kumar oynamaya başladı. Yani anlayacağın Muhtar’ın iyiliği dokundu dolaylı yoldan ama pisliğin tek**ir aslında. Uzak durmak gerekir…!”
“Neyse bırakalım şimdi bunları… Ben tekneye gelemiycem, fabrikayı kendim gidip görmek istiyorum. O kadar para yatırdığım işi sadece avukata bırakamam!” deyince “Ben de geleyim o zaman!” dedim. “Gerek yok, sen kal burada. Keyfine bak, hem benim yerime iş konuşacaksın sen bugün!” dedi sözlerime karşılık.
“Ne işiymiş bu!” diye sordum merakla. “Yasemin’in tanıdığı birileri paraya sıkışmış, benden de para istiyorlarmış. Benim yerime sen konuşacaksın onlarla!” dedikten sonra ayağa kalktı. “Hadi sen de giyin, aşağı inelim, karnım acıktı!” dediğinde “Tamam!” dedim. Hızlıca duş aldım, çabucak giyindim ve birlikte aşağı indik…
Otelde kalan turistler erkenden kalkmış açık büfede kuyruğa girmişlerdi. Biz de mi kuyruğa gireceğiz yoksa diye düşünüp etrafa bakınırken Şeyma bizi gördü. Dün akşam bizi ağırladıkları a ala carte restoranda kahvaltı edeceğimizi söylediğinde oraya geçtik. Birkaç dakika sonra masamız donatılmıştı. Hanımağa adamlarından birine “Avukata söyleyin çabuk gelsin!” deyince adam fırladı.
Biraz sonra avukat geldi. Dün geceyi iyi geçirmişti belli ki, Yasemin’in gönderdiği kızdan memnun kalmıştı. Hanımağa fabrikaya kendisinin de geleceğini söyleyince avukat “Nasıl istersen Hanımağam, daha iyi olur, kendi gözlerinle görmüş olursun!” dedi. Hanımağa “Muhtar ibnesi dün gece ortaya çıkmış!” dediğinde avukat şaşırdı ve “Muhtar burada mıymış!” diye sordu. O da tanıyordu Muhtar’ı.
Kahvaltımız sürerken Yasemin yanında Ceren’le geldi. Ceren’in şişkin memeleri açık yakalı bluzunun altından fırlayacak gibiydi. Derin göğüs çatalına takılıp kaldı avukat. Hanımağa’nın işareti üzerine oturdular.
Yasemin daha çayını içemeden Hanımağa “Muhtar’la görüşüyor musun!” diye sordu. Yasemin bu soruya şaşırdı ama “İş icabı görüşüyorum!” diyerek yanıtladı. “İyi, başka türlüsü olmasın, yoksa hepinizi yakarım!” dedi Hanımağa elinde tuttuğu kahvaltı bıçağını Yasemin’in yüzüne sallayarak. Bu sırada Ceren’in yüzü simsiyah oldu korkudan.
Yasemin sakin olmaya çalışıp “Biliyorsun Hanımağam, otelden kazandığımız dövizleri onun bürosunda bozduruyoruz. Döviz lazım olduğunda da ondan alıyoruz. Bizim ilişkimiz iş üzerine, başka bir şey yok. Sana daha önce de söyledim!” dedi. Bunları dedikten sonra yüzüme baktı. Yalan söylüyordu ve çaktırmamamı isteyen bakışları üzerimde gezindi. Sessiz kaldım.
Hanımağa sözlerine inanmış gibi göründü ya da bana öyle geldi, üstünde durmadan konuyu tekne gezisine getirdi. Kendisinin fabrikayı görmek için Antalya’ya gideceğini, geziye benim katılacağımı söyleyince Yasemin bozuldu. “Neden, senin için çok güzel bir organizasyon yaptım. Sana bahsettiğim arkadaşlarım da gelecek!” dedi ama nafile. Hanımağa “Şu anda benim için öncelik fabrika. Arkadaşlarınla benim yerime Tuğrul görüşecek. Anlat bakalım şimdi, kim bunlar!” diye sordu merakla.
Yasemin “Kendisi Alanya’nın önde gelen insanlarındandır. Antalya’da ve burada güzellik merkezleri var. Bu aralar biraz sıkışık, yeni yaptırdığı salon için nakde ihtiyacı var. Kocasının durumundan ötürü bankalardan kredi alamıyor, adam kara listede. Ona senden bahsettim. İstediğin faizi vermeye hazır!” dediği vakit Hanımağa keyifle arkasına yaslandı. “Kimmiş bu, ne kadar para istiyor, anlat bakalım!” diye sordu.
“Adı Şule. Çok iyi biridir. Çok zengindir ama kocasından ötürü durumları bozuldu. Kocası mimar, Alanya’daki yeni yapılan AVM’lerden de birinin ortağı ama işler istedikleri gibi gitmediği için borç batağına girdi. Mağazaların çoğu boş durumda. Bu yüzden Şule’nin inşaatına başladığı güzellik salonu da yarım kaldı. Salonu 3 katlı. Ciddi paralar harcadı şimdiye kadar ama iş durdu. Devam etmesi için acil paraya ihtiyacı var. Bana 15 milyon liraya ihtiyacı olduğunu söyledi ama daha fazla da olabilir!” dedi Yasemin.
“Olabilir, istediği parayı veririm ama karşılığında ipotek gösterebileceği bir şeyler var mı!” diye sordu Hanımağa. “Antalya ve Alanya’da güzellik salonları var, onlardan kazandığını yeni inşaata harcıyor ama o bile yeterli gelmiyor. Eğer istersen onları ipotek gösterebilir. Üzerine kayıtlı ev, araba vs. var mı bilmiyorum ama Alanya’da çok tanınan bilinen bir ailedirler. Ailesinden kalma dünya kadar arazileri, bahçeleri var ama orada kardeşleriyle ortak…!”
Hanımağa avukata dönüp “Ne dersin avukat bey!” diye sordu. Avukat “Valla Hanımağam önce görmek, bakmak lazım. Ama Yasemin Hanım’ın anlatmasına bakarsan kadın çok sıkışmış. Öyle olunca da istediğin faizi alırsın!” dedi detaya girmeden.
Hanımağa bu kez bana döndü ve “Bu işle sen ilgilen Tuğrul. Kadınla ve kocasıyla tanış, benim şartımı söyle. 15 milyon lira için 12 ay vade, yüzde 100 faiz alırım. Yani bana ödeyeceği toplam para 30 milyon lira, aylık eşit taksitler halinde ödenecek, anladın mı? Bu da arada Yasemin olduğu için. Taksitlerden biri aksarsa iş bozulur, neyi var neyi yoksa alırım. Başka türlü kabul etmediğimi söyle…!”
Hanımağa’nın sözlerine “Tamam!” diyerek karşılık verdim ama söz konusu paralar yutkunmama sebep oldu. Çok büyük paralar dönüyordu ortada. Hanımağa para kazanacağı bir iş bulmanın keyfiyle Ceren’e döndü bu kez ve “Kim bu cici kız!” diye sordu.
Yasemin dürtünce Ceren kendini tanıttı. Üniversitede okuduğunu, bu yıl mezun olacağını, mesleğini yapıp yapmama konusunda kararsız olduğunu anlattı. Kendisiyle tanıştığı için çok memnun ve heyecanlı olduğunu, hayatında yeraltı dünyasından birisiyle ilk kez tanıştığını, Hanımağa’nın dizi ve filmlerdeki tiplere pek benzemediğini ekledi sözlerine.
Hanımağa sessizce ve gülümseyerek dinledikten sonra şöyle bir süzdü onu. Ardından da Ceren’e eskortluk yapıp yapmadığını sordu. Ceren’in çayı boğazına kaçtı, birkaç kez öksürdükten sonra “Öyleyim!” dedi utana sıkıla. Hanımağa insan sarrafıydı ve Ceren’in ne olduğunu anında anlamıştı. Yasemin ve avukat bile şaşırmıştı.
Hanımağa “Utanma güzelim, ben de bu noktaya konsomatrislikten geldim!” dedi. “Yok, utanmıyorum!” dedi Ceren yanıt olarak. “İşimi seviyorum, insanları memnun ettiğimi görünce mutlu oluyorum!” diye ekledi. “Aferin, işini severek yapanları ben de severim. Okulun bittiğinde Adana’ya gel. Yeni bir kulüp açıyorum. Sana orada ihtiyacım olacak!” dedi Hanımağa Ceren’in sözlerine karşılık.
Ben araya girip “Ceren için nasıl bir iş düşünüyorsun!” diye sordum. “Onu varlıklı müşterilerim için düşünüyorum. İstanbul’dan, Ankara’dan günübirlik gelecek misafirlerim olacak, onlar için. Çok güzel fiziği var, yüzü de güzel. Böyle buralarda kendini pazarlayarak güzelliğini heba etmesini istemem!” dedi soruma karşılık.
Ardından Ceren’e kaç paraya çalıştığını sordu. Ceren gecelik çalıştığını, bir gece için en az 500 Dolar aldığını söyledi. “Yazık, para bile değil. Benim yanımda o parayı bahşiş diye alırsın, asıl kazancın bunun kat kat fazlası olur!” dedi Hanımağa. Avukat bu konuşmayı sessizce dinlerken gözlerini kızdan alamıyordu…
Kahvaltı sonrası Hanımağa ve avukatla kalktık. Hanımağa beni yanına çekip “12 ay, yüzde 100 faiz. Anladın mı? Ama üzerine kayıtlı tapu, araba vs. ne varsa hepsini iste. İpoteksiz olmayacağını kesinlikle söyle. Bu işi becerirsen iyi komisyon alırsın!” dedi gülerek. “Tamam, merak etme, bu iş bende!” dedim keyifle. Hanımağa ve avukat zırhlı Mercedes’e atlayıp diğer adamlarla birlikte Antalya’nın yolunu tuttu.
Yasemin gezi için hazırladığı çantasını alıp gelince benim cipe geçtik. Yasemin yanımda Ceren arkadaydı. Ceren “Sence Hanımağa ciddi mi!” diye sordu bana. “İş konusunda şakası olmaz. Yeni kulüp için kızlar bakıyoruz bu aralar. Yabancı ve yerli kızlar olacak bir sürü. Çok büyük bir yer orası. Zengin, varlıklı müşteriler için localar olacak. Masaj odaları falan bir sürü aktivite. Ayrıca kumarhane var, oraya para babaları geliyor. Seni onların yanına verir, onlarla takılırsın, iyi para kazanırsın gerçekten!” dedim. Ceren sözlerimden memnun kalmıştı. Yasemin de aynısını düşünüyordu…
Marinaya geldik, arabayı park ettim. Yasemin arkadaşı Şule’yi aradı. Kadın kocasıyla birlikte marinanın karşısındaki bir kafede oturduğunu söyleyince onun yanına gittik. Omuzunda plaj çantası olan orta yaşlı ama çok güzel bir kadındı Şule. 45-46 yaşında vardı. Mini ve daracık bir kot şortla askılı siyah bluz vardı üstünde. Parlak beyaz bacaklarını, şişkin memelerinin çatalını cömertçe sergiliyordu. Kadın Banu Alkan’ın gençlik zamanlarındaki haline benziyordu. Yasemin ile sarılıp öpüştüler. Yasemin beni tanıştırınca nazikçe sıktı elimi. Kocası Nedim adında uzun ağarmış kıvırcık saçları olan bir adamdı. Entelektüel görünümlü birine benziyordu bu haliyle.
Yasemin Hanımağa’nın gelemeyeceğini söyleyince Şule ve Nedim bozuldu. Ancak Yasemin “Merak etmeyin. Tuğrul onun yakın akrabası, damadı. Bu konuda Tuğrul’u vekil tayin etti. Gerekli görüşmeyi onunla yapabilirsiniz!” dediğinde biraz rahatladılar.
25-30 metrelik oldukça lüks bir yattı Yasemin’in ayarladığı. Otelinde kalan paralı turistleri gezdirmek için de bu yatı kiraladığını anlattı. Yatın kaptanlığını bugün Nedim yapacaktı. Yat kaptanlığı kursunu bitirdiğini söyledi övünerek. Yatın kendi kaptanı binerken bizi karşıladı. Güneşin altında Fedon gibi yanmış, yaşlıca bir adamdı. Yanında iki genç kız vardı üzerlerinde mini şort ve askılı bluzlarıyla. Kızlar bizim için yiyecekler, mezeler ve içkiler hazırlamıştı.
Kaptan Nedim’le kaptan köşküne çıkarken kızlar bize yatı gezdirdi. Oldukça lüks ve pahalı cilalı mobilyalar parlıyordu her yanda. Kamaralar en lüks otel odasından farksızdı. 15-20 dakika sonra kaptan ve kızlar yattan ayrılırken yat Nedim’in kumandasında demir aldı ve marinadan ayrıldık…
En üst kata çıkıp manzarayı seyretmeden önce Yasemin “Şu kıyafetlerimizi değiştirelim, mayolarımızı giyelim!” dedi. Alt kattaki kamaralara geçtik. Şule kamaralardan birine geçerken Yasemin ve Ceren benim olduğum kamaraya girdi.
“Hanımlar sizin kendi kamaranız yok mu!” diye sorduğumda Yasemin kapıyı kapatıp “Bırak şimdi kamarayı, nasıl buldun onları!” diye sordu. “Daha yeni tanıştım, bilmiyorum. Konuşalım bakalım, sonuç ne olacak!” diye yanıtladım. Fısıltılı bir sesle, “Ne dersen kabul edecekler, elleri mahkûm. Hanımağa onlar için son şans. O da olmazsa ellerinde ne var ne yoksa hepsi gidecek!” dedi Yasemin.
Yasemin benim için mayo almıştı yanına. Koyu mavi güzel bir şort mayoydu. Ceren ve kendisi içinse bikini ayarlamıştı. İkisi de bikinilerini giyerken ben de soyunup mayomu giydim. “Anlaşılan bugün burada patron benim!” dediğimde Yasemin “Tabii ki hayatım. Hanımağa yoksa patron sensin. Bizim de patronumuz sensin bugün. Sen ne dersen o olacak!” dedi ve sonra Ceren’e dönüp “Değil mi Ceren!” diye sordu. “Tabii ki!” dedi Ceren gülümseyerek.
Ceren’in beyaz bikinisinin üçgen üst parçası anca memelerinin uçlarını kapatabilmişti. Altı ise tangaydı ve arkası götünün yanakları arasında kaybolmuştu. Yasemin’in açık mavi bikinisi de ona benzerdi, onun da alt parçası tangaydı ve üst kısmı silikonlu memelerini zapt etmekte zorlanıyordu. “Bu haliniz ne böyle!” diye sordum. Ardından “Nedim’in gözü üzerinizden ayrılmayacak bugün!” dedim. Ceren koluma girip yanağımdan öptü, “Bugün bizim kocamız sensin!” dedi sırıtarak. İkisinin de bu hali ve sözleri erkeklik duygularımı kabarttı. Birlikte yukarı çıktık.
Şule yukarıya bizden önce çıkmıştı. Şule’de bikini tercih etmişti. Siyah beyaz desenli bikinisinin üstü memelerini zor bela kapatmış, yanları ipli alt kısmı kasıklarını epeyce sıkmış, götünün dolgun yanaklarının kenarlarını açıkta bırakmıştı.
Kızların buz dolu kovanın içine koyduğu soğuk şampanyamızdan birer kadeh aldık. Yatımız Akdeniz’in masmavi sularını yara yara ilerlerken işlerimiz hakkında konuştuk. Yasemin benim yıllardır çalıştığım firmadan Hanımağa ile birlikte çalışmak için ayrıldığımı, onun sağ kolu olduğumu söylediğinde Şule’nin mavi gözleri açıldı.
Şule de kendisi ve kocası hakkında konuştu. Kocası Nedim, anlatmasına bakılırsa, Alanya’da tanınan bilinen bir mimar ve müteahhitti. Kocasının epeyce yazlık villa ve site yaptığını, son olarak büyük bir AVM’nin inşaatını ortaklarıyla birlikte bitirdiğini anlattı. Kendisi için de Alanya’nın yerlisi bir ailenin kızı olduğunu, birkaç güzellik salonunun sahibi olduğunu anlattı ballandıra ballandıra. Anlattıkları arasında işlerinin kötü gittiği, nakit paraya ihtiyacı olduğu ile ilgili bir şeyler yoktu. Ceren’in yanında zor durumda olduğunu söylemek istemiyordu anlaşılan.
Şule konuşurken Yasemin çantasından aldığı güneş kremini omuzlarıma ve sırtıma sürmüştü. Ceren ve Şule de kendi kollarını, bacaklarını, omuzlarını kremledi. Şampanyalarımız biterken bir süre daha oturup hem konuştuk, hem güneşlendik. Yasemin Şule’nin yanında bana kocasıymışım gibi davranıyordu ve bu da hoşuma gidiyordu.
Güneş gittikçe yakmaya başlayınca aşağıya indik. Alt katta yatın arka tarafındaki oturma kısmına geçtik, geniş koltuklara oturduk. Burası gölgeydi ve şimdi güneşin yakıcı sıcağından kurtulmuştuk. Bir süre sonra Nedim’in yanına çıktım. Rahat koltuğunda oturmuş önündeki parlak ahşaptan direksiyonu kullanıyordu. Yaklaşık bir saat sonra demir atacağımızı, o zaman denize girebileceğimizi söyledi.
Teklifi üzerine direksiyonun başına geçtim. Araba kullanmak gibiydi ama çok daha zevkliydi. Benden biraz çekindiğini fark ettim. Hanımağa’nın damadı olmam, benden borç isteyecek olması onu geriyordu. “Şu konu hakkında yatı demirleyince konuşalım mı!” diye sorunca “Olur tabii ki!” dedim. Onu orada bırakıp kadınların yanına döndüm.
Büyük sehpanın üstündeki meze ve kuruyemişlerden atıştırıp mavi denizi seyrederek ilerledik. Ceren ara sıra denizi izleme bahanesiyle kalkıp kendini gösteriyordu. Yatın kenarında durup domalarak denizi izlerken muhteşem götünü sergiliyordu. Ceren’in götü bakılmayacak gibi değildi. Öyle ki Şule’nin gözü de bazen oraya takılıyordu…
Nihayet yat demir attı. Masmavi denizin ve ıssızlığın ortasında, kıyıdan birkaç yüz metre açıktaydık. Etrafta kimsecikler yoktu. Kıyıdaki yemyeşil ormanlar denize kadar uzanıyor, denizle bütünleşiyordu. Su tertemiz ve çarşaf gibiydi. Nedim yanımıza geldi. Yasemin ve Ceren denize girerken ben Şule ve Nedim’le kaldım. Denize girmeden önce iş konuşacaktık.
Konuya Nedim girdi, Şule onu dinliyordu. Şule’nin bahsettiği AVM bitmiş ama henüz mağazaların hepsi tutulmamıştı. Dolayısıyla yeterince müşteri gelmiyordu. Bu da nakit sıkışıklığı yaşamalarına, aldıkları kredileri ödeyememelerine sebep olmuştu. Ortaklar arasında bu yüzden husumet çıkmış, herkes birbirini suçlar olmuştu. Sahibi olduğu gayrimenkullerin çoğunu satmış ve borcunun büyük kısmını ödemiş ama halen ödemesi gereken borçlar kalmıştı…
Şule de geçen yıl yeni ve lüks bir güzellik salonunun inşaatına başlamış, işler ilk başta iyi giderken Nedim’in AVM sorunu nedeniyle sıkışıklığa düşünce inşaat yarım kalmış, bu da Şule’nin hem prestijini hem de müşterilerini kaybetmesine sebep olmuştu. Güzellik salonunun Antalya’daki şubesi ile Alanya’daki diğer şubesi şu anda çalışıyordu. Epey çalışanı işten çıkarmak zorunda kalmışlar, tazminatlarını da doğru düzgün verememişler ve bazılarıyla mahkemelik olmuşlardı…
Tüm bu sıkıntılardan kurtulmaları için acilen 20 milyon liraya ihtiyaçları vardı. Bu parayla tazminatları ve çok acil bekleyen ödemeleri halledecekler, güzellik salonunu açıp çalıştırmaya başlayacaklardı. Nedim’in de acil ödemelerini karşılayacaklardı…
Nedim’in konuşmasını sessizce dinledikten sonra Hanımağa’nın şartlarını söyledim. İkisi de duyar duymaz ağızları bir karış açık kaldı. Yasemin 15 milyon demişti ama istedikleri para 20 milyondu. Yüzde 100 faizle ödeyecekleri para 40 milyon lira olacaktı, vadesi de 12 ay.
Nedim o kadar kısa sürede bu parayı veremeyeceklerini söyledi. İstenen faiz onlar için çok yüksekti. Bu parayı karşılayacak ipotek gösterebilecekleri bir şeyleri de pek kalmamıştı. Ancak bir şey yapamayacağımı, Hanımağa’nın son sözünün bu olduğunu belirttim. İkisi de birbirinin yüzüne baktı, bekledikleri cevabı alamadıkları için üzüldüler.
Birkaç defa bir şey yapıp yapamayacağımı sordular ama Hanımağa’nın bu tip konularda taviz vermediğini söyledim. “Eh, kadın da nihayetinde ticaret yapıyor!” dedi Nedim. “Keşke kendisi ile konuşsaydık, daha iyi olurdu!” dediğindeyse Şule “Bence Tuğrul Bey de bizi kırmayacaktır!” diyerek bana bakıp gülümsedi.
Kendilerinin verebileceklerinin ne olduğunu sordum. Nedim “Faiz oranı için iyi kötü anlaşabiliriz belki ama vade çok kısa bizim için. En azından şunu iki sene yapsak çok iyi olurdu, bir yıl inanın çok çok kısa!” diyerek yanıt verdi. “Ben söylerim bunu!” diyerek kalktım. İlk görüşme bitmişti nihayetinde. Yasemin ve Ceren denizde neşe içinde yüzerken ben de denize girip yanlarına kadar yüzdüm.
Yasemin ne konuştuğumuzu sorunca anlattım. “Merak etme, sike sike kabul edecekler!” dedi. Üçümüz bir o tarafa bir bu tarafa yüzüp oyunlar oynarken Şule ve Nedim halen yerlerinde oturmuş konuşuyorlar, ara sıra bize doğru bakıyorlardı.
10 dakika kadar sonra Şule’de girdi denize ve bize doğru yüzdü. “Su çok güzelmiş!” dedi kumral saçlarını geriye atıp. Suyun içinde birkaç metre ötemdeydi. “Tuğrul Bey, bu konuyu sizinle tekrar konuşabilir miyiz, bizim için çok önemli. Bugün halletmemiz lazım!” dediğinde “Nasıl isterseniz!” diyebildim çünkü Ceren araya girip “Bırak Allah aşkına, denizin içinde de iş mi konuşuyorsunuz!” dedi ve üzerime su atmaya başladı. Beni Yasemin’e kaptırmak istemediğinden denizin içinde sürekli yanı başımdaydı. Ama Yasemin’de dibimden ayrılmıyordu.
İş zaman ilerledikçe denizin içinde oyunlar oynamaya kadar vardı. Yasemin ve Ceren’i omuzlarıma alıp suya atıyor, onları omuzlarından bastırıp denize sokuyordum. Vücutlarının her bir noktasına dokunuyordum bu anlarda. Nedim denize girmedi bu süre boyunca, onun yerine oturduğu yerde birasını içiyordu. Epey kaldık denizde.
Kızlar bizim için yemekler hazırlayıp mutfaktaki buzdolabına koymuştu. Denizden çıkınca kadınlar sofrayı hazırladı, ben de yardım ettim. Mutfak tezgâhının karşısındaki cilalı masanın üzeri çeşit çeşit mezeler ve balıklarla donandı. Nedim yemekte rakı içerken biz şarapla idare ettik. Nedim gergindi yine. Kendisi Hanımağa ile konuşursa işi halledebileceğini söyleyince bozuldum. Adam beni umursamadan direkt Hanımağa ile konuşmanın peşindeydi. Oysa Hanımağa’nın vekiliydim sonuçta. “Merak etmeyin, Hanımağa akşam dönecek Antalya’dan. Otelde onunla istediğiniz kadar konuşabilirsiniz!” dedim soğuk bir tonda.
Yemek sonrası Nedim’in kafası içtiği biralar ve birkaç kadeh rakıdan sonra iyi olmuştu. Şule kocasının koluna girip onu alt kattaki kamaraya götürdü yatırmak için. O gidince Yasemin “Şule’nin de gözü senin üzerinde devamlı!” deyince “Saçmalama, kocası yanında kadının!” dedim. Ancak “Ben anlarım hayatım!” dedi şuh bir kahkaha atarak. Sonra da “Benim tanıdığım Şule parayı alabilmek için her şeyi yapar!” dedi. Ceren’de “Evet valla, kadın gözleriyle yedi seni!” dedi gülerek.
Şule geldikten sonra benden kocası adına özür diledi. “Kusura bakmayın, çok gergin. Bu para meselesini halletmemiz lazım mutlaka. Alanya’da çalmadığımız kapı kalmadı. Kendi akrabalarımdan kardeşlerimden istedim ama yanaşmadılar. İş böyle giderse iflasımız kaçınılmaz. Yakında konkordato ilan etmezsek mucize olur!” dedi kendine bir kadeh şarap doldururken.
“Kendi adıma yapabileceğim bir şey olsa yaparım ama ben de bir yerde emir kuluyum!” dediğimde “Anlıyorum!” dedi. Bikinisinin üst kısmı gerilmiş, memelerinin sivri ve şişkin uçları altında belirgindi. Elini saçlarına atıp onlarla oynuyor kadehinden şarabını yudumluyordu.
Ceren yatın ön tarafında çırılçıplak uzanıp güneşlenmek istediğini söyleyince kalktı. Onun ardından Yasemin de kalkıp onun yanına gitti. Şule ile tek kalmıştım.
Benim de uykum gelmişti ama kalkıp gidersem kadına ayıp olur diye düşünüyordum. Derken Şule şarabını bitirip kalktı ve “Ben de biraz güneşlenmek istiyorum!” dedi. O böyle söyleyince ben de kalktım, “Siz de geliyor musunuz!” diye sorunca “Yok, benim biraz uykum var. Biraz uzansam iyi olur!” diyerek yanından ayrıldım. Şule Yasemin ve Ceren’in yanına giderken ben de alta inip kamarama girdim.
Akdeniz’in tuzlu suyundan arınmak için kamaradaki duşakabine girip duş aldım. Ardından kurulanıp büyük ikili yatağa uzandım. Kadınlar güneşlenirken erkekler uykuya çekilmiştik. Dışarısı çok sıcakken kamaranın içi serindi. Yarım saat kadar sonra kamaranın kapısına vuruldu. Kalktım, ya Yasemin ya da Ceren gelmişti, belki de ikisi birden…
Ancak karşımda Şule duruyordu. “Müsait misiniz!” diye sorunca “Buyurun!” dedim. İçeri geçti, kapıyı kapattım. Yatağın yanında bir tane sandalye vardı, onu gösterdim oturması için. Sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attı. “Sizinle şu iş konusunu görüşmek için geldim!” dedi kumral saçlarını geriye atarak. Banu Alkan’ın şuh kadın rollerini epeyce izlemişti anlaşılan.
“Tabii, sizi dinliyorum!” deyip yatağın kenarına oturdum. Şule benim bir şey yapıp yapamayacağımı sordu. Yasemin’in kendisine “Eğer Tuğrul isterse Hanımağa yapar!” dediğini söyledi. Haklılık payı vardı bu sözde ama ortadaki ciddi bir paraydı. “Ufak bir şey olsa dediğiniz doğru olurdu ama çok büyük bir paradan bahsediyoruz!” dedim. Sözlerimden memnun olmamış gibi başını salladı. “Sizi ikna edebilmek kolay değilmiş!” dedi zoraki bir gülümsemeyle. “Yasemin bahsetti!” dedi devamında.
Kısa bir sessizliğin ardındansa “Bu kadar kolay vazgeçmeyin bizden. Alanya’da tanınan bilinen bir aileyiz. Burada kendinize samimi dostlar edineceksiniz, bunu unutmayın!” dedi gülümseyerek. “Teşekkür ederim, unutmam. En iyisi akşam Hanımağa Antalya’dan döndüğünde hep birlikte bir kez daha konuşuruz, o zaman ne yapabileceğimize bakarız!” dedim.
“Teşekkür ederim!” diyerek kalktı ve elini uzattı nazikçe. Yanımdan ayrılacakmış gibi davranıyordu bu hareketiyle ama mavi gözleri fıldır fıldır dönüyor, kamaraya gelirken kafasında planladığı kurnazlığı yapmak için fırsat kolluyordu. Kocası karşı kamarada uyurken bana kur yapıyordu.
Elimi uzatıp parmaklarının ucunu sıkarken “Sizi ikna edebilmek için ne yapabilirim!” diye sordu. “Bilmem, bu size bağlı!” dedim işi piçliğe vurup…
“Gecenin köründe gelmişsin otele, ne boklar yedin, anlat bakalım!” dedikten sonra ikili koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Bugün beyazlar içindeydi. Beyaz bir etek ceket takımıyla siyah gömlek giymişti. Bilekten bağlamalı yüksek topuklu siyah ayakkabıları ile çok seksi görünüyordu. Sarı saçlarını arkasından bağlamıştı. Eteğin altından çıkan parlak beyaz bacaklarına baktığımı görünce gülümseyip yanına oturmamı istedi.
Yanına oturdum ve dudaklarından öptüm. Öpmeme karşılık verdi, hafif bir ruj sürmüştü dudaklarına. Her iki dudağını emerken elimi eteğinin altından sokup dolgun kalçasını avuçladım. Yanaklarını, boynunu öperken o da aynısını yapıyordu. Üstümde sadece baksırım vardı. Derken kalktı yerinden ve eteğinin uçlarını çekip kucağıma oturdu.
Ellerini ensemde birleştirip “Söyle bakalım, özledin mi beni!” diye sordu. “Çok özledim!” dedim dudağının kenarından öpüp. “Ben de seni özledim!” dedi saçlarımı okşarken. Hanımağa sabahın bu erken saatinde istekliydi. Ellerim kalçalarında, bacaklarında gezinirken “Ne dersin, yapalım mı burada!” diye sordum. “Adamlar aşağıda bekliyor!” dedi önce ama sonra “Tamam ama fazla vaktimiz yok!” dedikten sonra kalktı kucağımdan.
Üstündeki ceketi çıkardım. Ayakta dudak dudağa kısa ama ateşli bir öpüşmenin ardından yatağın kenarına geçti. “Kapıyı kilitle!” deyince dediğini yaptım. Bu sırada o da siyah külotunu ayaklarından çıkarmış yatağın üstüne atmıştı. Ellerini yatağa koyarak domaldı, eteğini kaldırdım yukarı ve belinde topladım. Eğildim ve kalçalarını, göt yanaklarını öptüm, ısırdım. Kasıklarının arasında beliren amını dilledim. Hanımağa hafif bir inilti çıkardı, yerinde kıpırdarken amını uzun uzun dilleyip yaladım.
Amı ıslanmaya başlamışken “Hadi, zamanımız yok!” demesiyle kalktım. Yarağım baksırın altında şişmiş, sertleşip kabarmıştı. Baksırı ayaklarımdan indirip yarağımı sıvazladım. Bu sırada o da dizlerini yatağa koyarak üstüne çıkmıştı. Dolgun götü ve şişkin amı hemen önümdeydi. Yarağımı tuttum ve yavaşça bastırdım amına. Hanımağa’nın başı yukarı kalktı biraz, dudaklarını emerken başını geriye atıp “Devam et!” dedi fısıltıyla.
Amında ağır ağır gidip gelmeye başlarken o da götünü çalkalıyordu. Başparmaklarımla göt deliğinin ağzını ovalarken amına usul usul yükleniyordum. Yarağımın amının diplerine yaptığı baskılar onu keyiflendirirken hafif iniltileri devam ediyor, başını arkaya atıp bana bakmaya çalışıyordu. Altımızdaki ucuz yaylı yatak Hanımağa’nın ağırlığıyla zıplatıyordu onu.
Yavaşça hızlanırken o da götünü bana doğru bastırmaya başladı. Hareket etmeyi bırakıp kontrolü ona verdim. Hanımağa ellerinden aldığı destekle ileri geri yaylanıp götünü sağa sola çalkaladıkça yarağım amına boydan boya girip içinde oynuyordu. Bundan büyük keyif alıyordu, bense göt deliğini okşayıp kalçalarını avuçluyordum.
Hareketleri gittikçe hızlanmaya, nefes alış verişi artmaya başladı. Dudaklarını emiyor ve zevkli inlemelerini bastırmak için ısırıyordu onları. Saçlarına asılıp çektim birkaç kez. Sonunda kendini kasmaya başladı. Göt yanakları titreyip sertleşirken ben de boşalmaya başladım. İkimiz aynı anda zevkin doruklarına çıkmıştık. Boşalırken yüklendim amına. Döllerimi akıttım içine, döllerim amının içinde kaybolmuştu sabahın bu erken saatinde.
Amından çıkınca o da doğruldu. Dudaklarımdan öptü ve banyoya geçti. Biraz sonra geldi ve bir şey demeden çıkardığı külotunu giyindi. Sonrasında bir şey olmamış gibi yeniden koltuğa oturup bana dün gece olanları sordu. Baksırımı giydikten sonra yatağın kenarına oturup akşamki olayları tabii değiştirerek anlattım.
Kalkıp grup seks yaptığımızı söyleyemezdim. Onun yerine kendisinin de tanıdığı birileriyle tanıştığımı söyledim. Merakla “Kimmiş onlar!” diye sorunca Nalan ve Muhtar’ın adını verdim. “Haaa, şu amına koyduğumun ibneleri desene!” dedi yüzünde anlamlı bir gülümsemeyle.
Nalan’ın anlattıklarını aktardığımda sessizce dinledi. Handan’dan bahsettim ama ilgilenmedi onunla. Ceren’i ise söylemedim, tekneye Yasemin’in davetlisi olarak katılacaktı, orada zaten tanışırdı.
Nalan’ın sözlerinin doğru olduğunu, Muhtar’ın kumar borçlarına karşılık Kozan’daki portakal ve limon bahçesiyle 150 dönüm tarlasına çöküp üzerine geçirdiğini ama sadece bununla kalmayıp onu eşek sudan gelinceye kadar dövdürdüğünü sakince anlattı:
“Bu işlerde kanun budur, kanunun dediğini yapmazsan senin de üstünü çizerler. Bu hayatta ya senin üstünü çizerler, ya da sen birilerinin üstünü çizersin. Başka yolu yok. Ben bunu yapmazsam Muhtar gibi başkaları da çıkar, başımıza dert olur…!”
“O ibneye çok büyük kredi açtım, başka kimseye yapmadığım iyiliği ona yaptım. Apo’nun zamanında da kumar oynamak için gelirdi, tanışıklığımız o dönemden… Kadın demiş ya sana, biz de güçlü insanlarız ama kimse bize sahip çıkmadı diye, o sahip çıkmayan Abuzer oluyor… Muhtar Abuzer pezevenginin akrabası geliyordu… Muhtar’ın ilk karısı Abuzer’in bacısıydı. Onu bırakıp bu Nalan denen orospuyu aldı. Öyle olunca Abuzer’le araları bozuldu…!”
“Ben Muhtar’ın tarlasına çökünce ses etmedi Abuzer ama iş portakal, limon bahçesine gelince ayak sürüdü. Orada bacısının da hakkı olduğunu söyledi. Tabii ben bacı macı dinlemedim, direkt çöktüm bahçeye de. Abuzer’le ilk takışmamız da oradan geliyor. Yani bu Muhtar ibnesi yüzünden gene. Abuzer’in bacısı kısır çıkmış diye bırakmıştı onu. Sonra gitti bu Nalan’ı buldu nerden bulduysa…!”
“Ben mallarına çöküp bir de adam akıllı dövdürünce neyi var neyi yoksa sattı, tası tarağı toplayıp Antalya’ya gittiler karı koca. Orada Abuzer’in öldürülen damadıyla ortak altın döviz işi yapmaya başladılar. Bir taraftan tefecilik bir taraftan da turistler vasıtasıyla kaçakçılık yapıyorlardı. Damadı öldürdüler, bu şimdi tek başına devam ediyor…!”
“Yasemin’le kocası da bu döviz işi sayesinde tanışmış bununla. Otelden fabrikadan ellerine geçen dövizleri Muhtar aracılığıyla bozduruyorlarmış. Zaten bunların benimle tanışmasına vesile olan da Muhtar oldu. Benden bahsetmiş bunlara, bunlar da o sayede benim mekânda kumar oynamaya başladı. Yani anlayacağın Muhtar’ın iyiliği dokundu dolaylı yoldan ama pisliğin tek**ir aslında. Uzak durmak gerekir…!”
“Neyse bırakalım şimdi bunları… Ben tekneye gelemiycem, fabrikayı kendim gidip görmek istiyorum. O kadar para yatırdığım işi sadece avukata bırakamam!” deyince “Ben de geleyim o zaman!” dedim. “Gerek yok, sen kal burada. Keyfine bak, hem benim yerime iş konuşacaksın sen bugün!” dedi sözlerime karşılık.
“Ne işiymiş bu!” diye sordum merakla. “Yasemin’in tanıdığı birileri paraya sıkışmış, benden de para istiyorlarmış. Benim yerime sen konuşacaksın onlarla!” dedikten sonra ayağa kalktı. “Hadi sen de giyin, aşağı inelim, karnım acıktı!” dediğinde “Tamam!” dedim. Hızlıca duş aldım, çabucak giyindim ve birlikte aşağı indik…
Otelde kalan turistler erkenden kalkmış açık büfede kuyruğa girmişlerdi. Biz de mi kuyruğa gireceğiz yoksa diye düşünüp etrafa bakınırken Şeyma bizi gördü. Dün akşam bizi ağırladıkları a ala carte restoranda kahvaltı edeceğimizi söylediğinde oraya geçtik. Birkaç dakika sonra masamız donatılmıştı. Hanımağa adamlarından birine “Avukata söyleyin çabuk gelsin!” deyince adam fırladı.
Biraz sonra avukat geldi. Dün geceyi iyi geçirmişti belli ki, Yasemin’in gönderdiği kızdan memnun kalmıştı. Hanımağa fabrikaya kendisinin de geleceğini söyleyince avukat “Nasıl istersen Hanımağam, daha iyi olur, kendi gözlerinle görmüş olursun!” dedi. Hanımağa “Muhtar ibnesi dün gece ortaya çıkmış!” dediğinde avukat şaşırdı ve “Muhtar burada mıymış!” diye sordu. O da tanıyordu Muhtar’ı.
Kahvaltımız sürerken Yasemin yanında Ceren’le geldi. Ceren’in şişkin memeleri açık yakalı bluzunun altından fırlayacak gibiydi. Derin göğüs çatalına takılıp kaldı avukat. Hanımağa’nın işareti üzerine oturdular.
Yasemin daha çayını içemeden Hanımağa “Muhtar’la görüşüyor musun!” diye sordu. Yasemin bu soruya şaşırdı ama “İş icabı görüşüyorum!” diyerek yanıtladı. “İyi, başka türlüsü olmasın, yoksa hepinizi yakarım!” dedi Hanımağa elinde tuttuğu kahvaltı bıçağını Yasemin’in yüzüne sallayarak. Bu sırada Ceren’in yüzü simsiyah oldu korkudan.
Yasemin sakin olmaya çalışıp “Biliyorsun Hanımağam, otelden kazandığımız dövizleri onun bürosunda bozduruyoruz. Döviz lazım olduğunda da ondan alıyoruz. Bizim ilişkimiz iş üzerine, başka bir şey yok. Sana daha önce de söyledim!” dedi. Bunları dedikten sonra yüzüme baktı. Yalan söylüyordu ve çaktırmamamı isteyen bakışları üzerimde gezindi. Sessiz kaldım.
Hanımağa sözlerine inanmış gibi göründü ya da bana öyle geldi, üstünde durmadan konuyu tekne gezisine getirdi. Kendisinin fabrikayı görmek için Antalya’ya gideceğini, geziye benim katılacağımı söyleyince Yasemin bozuldu. “Neden, senin için çok güzel bir organizasyon yaptım. Sana bahsettiğim arkadaşlarım da gelecek!” dedi ama nafile. Hanımağa “Şu anda benim için öncelik fabrika. Arkadaşlarınla benim yerime Tuğrul görüşecek. Anlat bakalım şimdi, kim bunlar!” diye sordu merakla.
Yasemin “Kendisi Alanya’nın önde gelen insanlarındandır. Antalya’da ve burada güzellik merkezleri var. Bu aralar biraz sıkışık, yeni yaptırdığı salon için nakde ihtiyacı var. Kocasının durumundan ötürü bankalardan kredi alamıyor, adam kara listede. Ona senden bahsettim. İstediğin faizi vermeye hazır!” dediği vakit Hanımağa keyifle arkasına yaslandı. “Kimmiş bu, ne kadar para istiyor, anlat bakalım!” diye sordu.
“Adı Şule. Çok iyi biridir. Çok zengindir ama kocasından ötürü durumları bozuldu. Kocası mimar, Alanya’daki yeni yapılan AVM’lerden de birinin ortağı ama işler istedikleri gibi gitmediği için borç batağına girdi. Mağazaların çoğu boş durumda. Bu yüzden Şule’nin inşaatına başladığı güzellik salonu da yarım kaldı. Salonu 3 katlı. Ciddi paralar harcadı şimdiye kadar ama iş durdu. Devam etmesi için acil paraya ihtiyacı var. Bana 15 milyon liraya ihtiyacı olduğunu söyledi ama daha fazla da olabilir!” dedi Yasemin.
“Olabilir, istediği parayı veririm ama karşılığında ipotek gösterebileceği bir şeyler var mı!” diye sordu Hanımağa. “Antalya ve Alanya’da güzellik salonları var, onlardan kazandığını yeni inşaata harcıyor ama o bile yeterli gelmiyor. Eğer istersen onları ipotek gösterebilir. Üzerine kayıtlı ev, araba vs. var mı bilmiyorum ama Alanya’da çok tanınan bilinen bir ailedirler. Ailesinden kalma dünya kadar arazileri, bahçeleri var ama orada kardeşleriyle ortak…!”
Hanımağa avukata dönüp “Ne dersin avukat bey!” diye sordu. Avukat “Valla Hanımağam önce görmek, bakmak lazım. Ama Yasemin Hanım’ın anlatmasına bakarsan kadın çok sıkışmış. Öyle olunca da istediğin faizi alırsın!” dedi detaya girmeden.
Hanımağa bu kez bana döndü ve “Bu işle sen ilgilen Tuğrul. Kadınla ve kocasıyla tanış, benim şartımı söyle. 15 milyon lira için 12 ay vade, yüzde 100 faiz alırım. Yani bana ödeyeceği toplam para 30 milyon lira, aylık eşit taksitler halinde ödenecek, anladın mı? Bu da arada Yasemin olduğu için. Taksitlerden biri aksarsa iş bozulur, neyi var neyi yoksa alırım. Başka türlü kabul etmediğimi söyle…!”
Hanımağa’nın sözlerine “Tamam!” diyerek karşılık verdim ama söz konusu paralar yutkunmama sebep oldu. Çok büyük paralar dönüyordu ortada. Hanımağa para kazanacağı bir iş bulmanın keyfiyle Ceren’e döndü bu kez ve “Kim bu cici kız!” diye sordu.
Yasemin dürtünce Ceren kendini tanıttı. Üniversitede okuduğunu, bu yıl mezun olacağını, mesleğini yapıp yapmama konusunda kararsız olduğunu anlattı. Kendisiyle tanıştığı için çok memnun ve heyecanlı olduğunu, hayatında yeraltı dünyasından birisiyle ilk kez tanıştığını, Hanımağa’nın dizi ve filmlerdeki tiplere pek benzemediğini ekledi sözlerine.
Hanımağa sessizce ve gülümseyerek dinledikten sonra şöyle bir süzdü onu. Ardından da Ceren’e eskortluk yapıp yapmadığını sordu. Ceren’in çayı boğazına kaçtı, birkaç kez öksürdükten sonra “Öyleyim!” dedi utana sıkıla. Hanımağa insan sarrafıydı ve Ceren’in ne olduğunu anında anlamıştı. Yasemin ve avukat bile şaşırmıştı.
Hanımağa “Utanma güzelim, ben de bu noktaya konsomatrislikten geldim!” dedi. “Yok, utanmıyorum!” dedi Ceren yanıt olarak. “İşimi seviyorum, insanları memnun ettiğimi görünce mutlu oluyorum!” diye ekledi. “Aferin, işini severek yapanları ben de severim. Okulun bittiğinde Adana’ya gel. Yeni bir kulüp açıyorum. Sana orada ihtiyacım olacak!” dedi Hanımağa Ceren’in sözlerine karşılık.
Ben araya girip “Ceren için nasıl bir iş düşünüyorsun!” diye sordum. “Onu varlıklı müşterilerim için düşünüyorum. İstanbul’dan, Ankara’dan günübirlik gelecek misafirlerim olacak, onlar için. Çok güzel fiziği var, yüzü de güzel. Böyle buralarda kendini pazarlayarak güzelliğini heba etmesini istemem!” dedi soruma karşılık.
Ardından Ceren’e kaç paraya çalıştığını sordu. Ceren gecelik çalıştığını, bir gece için en az 500 Dolar aldığını söyledi. “Yazık, para bile değil. Benim yanımda o parayı bahşiş diye alırsın, asıl kazancın bunun kat kat fazlası olur!” dedi Hanımağa. Avukat bu konuşmayı sessizce dinlerken gözlerini kızdan alamıyordu…
Kahvaltı sonrası Hanımağa ve avukatla kalktık. Hanımağa beni yanına çekip “12 ay, yüzde 100 faiz. Anladın mı? Ama üzerine kayıtlı tapu, araba vs. ne varsa hepsini iste. İpoteksiz olmayacağını kesinlikle söyle. Bu işi becerirsen iyi komisyon alırsın!” dedi gülerek. “Tamam, merak etme, bu iş bende!” dedim keyifle. Hanımağa ve avukat zırhlı Mercedes’e atlayıp diğer adamlarla birlikte Antalya’nın yolunu tuttu.
Yasemin gezi için hazırladığı çantasını alıp gelince benim cipe geçtik. Yasemin yanımda Ceren arkadaydı. Ceren “Sence Hanımağa ciddi mi!” diye sordu bana. “İş konusunda şakası olmaz. Yeni kulüp için kızlar bakıyoruz bu aralar. Yabancı ve yerli kızlar olacak bir sürü. Çok büyük bir yer orası. Zengin, varlıklı müşteriler için localar olacak. Masaj odaları falan bir sürü aktivite. Ayrıca kumarhane var, oraya para babaları geliyor. Seni onların yanına verir, onlarla takılırsın, iyi para kazanırsın gerçekten!” dedim. Ceren sözlerimden memnun kalmıştı. Yasemin de aynısını düşünüyordu…
Marinaya geldik, arabayı park ettim. Yasemin arkadaşı Şule’yi aradı. Kadın kocasıyla birlikte marinanın karşısındaki bir kafede oturduğunu söyleyince onun yanına gittik. Omuzunda plaj çantası olan orta yaşlı ama çok güzel bir kadındı Şule. 45-46 yaşında vardı. Mini ve daracık bir kot şortla askılı siyah bluz vardı üstünde. Parlak beyaz bacaklarını, şişkin memelerinin çatalını cömertçe sergiliyordu. Kadın Banu Alkan’ın gençlik zamanlarındaki haline benziyordu. Yasemin ile sarılıp öpüştüler. Yasemin beni tanıştırınca nazikçe sıktı elimi. Kocası Nedim adında uzun ağarmış kıvırcık saçları olan bir adamdı. Entelektüel görünümlü birine benziyordu bu haliyle.
Yasemin Hanımağa’nın gelemeyeceğini söyleyince Şule ve Nedim bozuldu. Ancak Yasemin “Merak etmeyin. Tuğrul onun yakın akrabası, damadı. Bu konuda Tuğrul’u vekil tayin etti. Gerekli görüşmeyi onunla yapabilirsiniz!” dediğinde biraz rahatladılar.
25-30 metrelik oldukça lüks bir yattı Yasemin’in ayarladığı. Otelinde kalan paralı turistleri gezdirmek için de bu yatı kiraladığını anlattı. Yatın kaptanlığını bugün Nedim yapacaktı. Yat kaptanlığı kursunu bitirdiğini söyledi övünerek. Yatın kendi kaptanı binerken bizi karşıladı. Güneşin altında Fedon gibi yanmış, yaşlıca bir adamdı. Yanında iki genç kız vardı üzerlerinde mini şort ve askılı bluzlarıyla. Kızlar bizim için yiyecekler, mezeler ve içkiler hazırlamıştı.
Kaptan Nedim’le kaptan köşküne çıkarken kızlar bize yatı gezdirdi. Oldukça lüks ve pahalı cilalı mobilyalar parlıyordu her yanda. Kamaralar en lüks otel odasından farksızdı. 15-20 dakika sonra kaptan ve kızlar yattan ayrılırken yat Nedim’in kumandasında demir aldı ve marinadan ayrıldık…
En üst kata çıkıp manzarayı seyretmeden önce Yasemin “Şu kıyafetlerimizi değiştirelim, mayolarımızı giyelim!” dedi. Alt kattaki kamaralara geçtik. Şule kamaralardan birine geçerken Yasemin ve Ceren benim olduğum kamaraya girdi.
“Hanımlar sizin kendi kamaranız yok mu!” diye sorduğumda Yasemin kapıyı kapatıp “Bırak şimdi kamarayı, nasıl buldun onları!” diye sordu. “Daha yeni tanıştım, bilmiyorum. Konuşalım bakalım, sonuç ne olacak!” diye yanıtladım. Fısıltılı bir sesle, “Ne dersen kabul edecekler, elleri mahkûm. Hanımağa onlar için son şans. O da olmazsa ellerinde ne var ne yoksa hepsi gidecek!” dedi Yasemin.
Yasemin benim için mayo almıştı yanına. Koyu mavi güzel bir şort mayoydu. Ceren ve kendisi içinse bikini ayarlamıştı. İkisi de bikinilerini giyerken ben de soyunup mayomu giydim. “Anlaşılan bugün burada patron benim!” dediğimde Yasemin “Tabii ki hayatım. Hanımağa yoksa patron sensin. Bizim de patronumuz sensin bugün. Sen ne dersen o olacak!” dedi ve sonra Ceren’e dönüp “Değil mi Ceren!” diye sordu. “Tabii ki!” dedi Ceren gülümseyerek.
Ceren’in beyaz bikinisinin üçgen üst parçası anca memelerinin uçlarını kapatabilmişti. Altı ise tangaydı ve arkası götünün yanakları arasında kaybolmuştu. Yasemin’in açık mavi bikinisi de ona benzerdi, onun da alt parçası tangaydı ve üst kısmı silikonlu memelerini zapt etmekte zorlanıyordu. “Bu haliniz ne böyle!” diye sordum. Ardından “Nedim’in gözü üzerinizden ayrılmayacak bugün!” dedim. Ceren koluma girip yanağımdan öptü, “Bugün bizim kocamız sensin!” dedi sırıtarak. İkisinin de bu hali ve sözleri erkeklik duygularımı kabarttı. Birlikte yukarı çıktık.
Şule yukarıya bizden önce çıkmıştı. Şule’de bikini tercih etmişti. Siyah beyaz desenli bikinisinin üstü memelerini zor bela kapatmış, yanları ipli alt kısmı kasıklarını epeyce sıkmış, götünün dolgun yanaklarının kenarlarını açıkta bırakmıştı.
Kızların buz dolu kovanın içine koyduğu soğuk şampanyamızdan birer kadeh aldık. Yatımız Akdeniz’in masmavi sularını yara yara ilerlerken işlerimiz hakkında konuştuk. Yasemin benim yıllardır çalıştığım firmadan Hanımağa ile birlikte çalışmak için ayrıldığımı, onun sağ kolu olduğumu söylediğinde Şule’nin mavi gözleri açıldı.
Şule de kendisi ve kocası hakkında konuştu. Kocası Nedim, anlatmasına bakılırsa, Alanya’da tanınan bilinen bir mimar ve müteahhitti. Kocasının epeyce yazlık villa ve site yaptığını, son olarak büyük bir AVM’nin inşaatını ortaklarıyla birlikte bitirdiğini anlattı. Kendisi için de Alanya’nın yerlisi bir ailenin kızı olduğunu, birkaç güzellik salonunun sahibi olduğunu anlattı ballandıra ballandıra. Anlattıkları arasında işlerinin kötü gittiği, nakit paraya ihtiyacı olduğu ile ilgili bir şeyler yoktu. Ceren’in yanında zor durumda olduğunu söylemek istemiyordu anlaşılan.
Şule konuşurken Yasemin çantasından aldığı güneş kremini omuzlarıma ve sırtıma sürmüştü. Ceren ve Şule de kendi kollarını, bacaklarını, omuzlarını kremledi. Şampanyalarımız biterken bir süre daha oturup hem konuştuk, hem güneşlendik. Yasemin Şule’nin yanında bana kocasıymışım gibi davranıyordu ve bu da hoşuma gidiyordu.
Güneş gittikçe yakmaya başlayınca aşağıya indik. Alt katta yatın arka tarafındaki oturma kısmına geçtik, geniş koltuklara oturduk. Burası gölgeydi ve şimdi güneşin yakıcı sıcağından kurtulmuştuk. Bir süre sonra Nedim’in yanına çıktım. Rahat koltuğunda oturmuş önündeki parlak ahşaptan direksiyonu kullanıyordu. Yaklaşık bir saat sonra demir atacağımızı, o zaman denize girebileceğimizi söyledi.
Teklifi üzerine direksiyonun başına geçtim. Araba kullanmak gibiydi ama çok daha zevkliydi. Benden biraz çekindiğini fark ettim. Hanımağa’nın damadı olmam, benden borç isteyecek olması onu geriyordu. “Şu konu hakkında yatı demirleyince konuşalım mı!” diye sorunca “Olur tabii ki!” dedim. Onu orada bırakıp kadınların yanına döndüm.
Büyük sehpanın üstündeki meze ve kuruyemişlerden atıştırıp mavi denizi seyrederek ilerledik. Ceren ara sıra denizi izleme bahanesiyle kalkıp kendini gösteriyordu. Yatın kenarında durup domalarak denizi izlerken muhteşem götünü sergiliyordu. Ceren’in götü bakılmayacak gibi değildi. Öyle ki Şule’nin gözü de bazen oraya takılıyordu…
Nihayet yat demir attı. Masmavi denizin ve ıssızlığın ortasında, kıyıdan birkaç yüz metre açıktaydık. Etrafta kimsecikler yoktu. Kıyıdaki yemyeşil ormanlar denize kadar uzanıyor, denizle bütünleşiyordu. Su tertemiz ve çarşaf gibiydi. Nedim yanımıza geldi. Yasemin ve Ceren denize girerken ben Şule ve Nedim’le kaldım. Denize girmeden önce iş konuşacaktık.
Konuya Nedim girdi, Şule onu dinliyordu. Şule’nin bahsettiği AVM bitmiş ama henüz mağazaların hepsi tutulmamıştı. Dolayısıyla yeterince müşteri gelmiyordu. Bu da nakit sıkışıklığı yaşamalarına, aldıkları kredileri ödeyememelerine sebep olmuştu. Ortaklar arasında bu yüzden husumet çıkmış, herkes birbirini suçlar olmuştu. Sahibi olduğu gayrimenkullerin çoğunu satmış ve borcunun büyük kısmını ödemiş ama halen ödemesi gereken borçlar kalmıştı…
Şule de geçen yıl yeni ve lüks bir güzellik salonunun inşaatına başlamış, işler ilk başta iyi giderken Nedim’in AVM sorunu nedeniyle sıkışıklığa düşünce inşaat yarım kalmış, bu da Şule’nin hem prestijini hem de müşterilerini kaybetmesine sebep olmuştu. Güzellik salonunun Antalya’daki şubesi ile Alanya’daki diğer şubesi şu anda çalışıyordu. Epey çalışanı işten çıkarmak zorunda kalmışlar, tazminatlarını da doğru düzgün verememişler ve bazılarıyla mahkemelik olmuşlardı…
Tüm bu sıkıntılardan kurtulmaları için acilen 20 milyon liraya ihtiyaçları vardı. Bu parayla tazminatları ve çok acil bekleyen ödemeleri halledecekler, güzellik salonunu açıp çalıştırmaya başlayacaklardı. Nedim’in de acil ödemelerini karşılayacaklardı…
Nedim’in konuşmasını sessizce dinledikten sonra Hanımağa’nın şartlarını söyledim. İkisi de duyar duymaz ağızları bir karış açık kaldı. Yasemin 15 milyon demişti ama istedikleri para 20 milyondu. Yüzde 100 faizle ödeyecekleri para 40 milyon lira olacaktı, vadesi de 12 ay.
Nedim o kadar kısa sürede bu parayı veremeyeceklerini söyledi. İstenen faiz onlar için çok yüksekti. Bu parayı karşılayacak ipotek gösterebilecekleri bir şeyleri de pek kalmamıştı. Ancak bir şey yapamayacağımı, Hanımağa’nın son sözünün bu olduğunu belirttim. İkisi de birbirinin yüzüne baktı, bekledikleri cevabı alamadıkları için üzüldüler.
Birkaç defa bir şey yapıp yapamayacağımı sordular ama Hanımağa’nın bu tip konularda taviz vermediğini söyledim. “Eh, kadın da nihayetinde ticaret yapıyor!” dedi Nedim. “Keşke kendisi ile konuşsaydık, daha iyi olurdu!” dediğindeyse Şule “Bence Tuğrul Bey de bizi kırmayacaktır!” diyerek bana bakıp gülümsedi.
Kendilerinin verebileceklerinin ne olduğunu sordum. Nedim “Faiz oranı için iyi kötü anlaşabiliriz belki ama vade çok kısa bizim için. En azından şunu iki sene yapsak çok iyi olurdu, bir yıl inanın çok çok kısa!” diyerek yanıt verdi. “Ben söylerim bunu!” diyerek kalktım. İlk görüşme bitmişti nihayetinde. Yasemin ve Ceren denizde neşe içinde yüzerken ben de denize girip yanlarına kadar yüzdüm.
Yasemin ne konuştuğumuzu sorunca anlattım. “Merak etme, sike sike kabul edecekler!” dedi. Üçümüz bir o tarafa bir bu tarafa yüzüp oyunlar oynarken Şule ve Nedim halen yerlerinde oturmuş konuşuyorlar, ara sıra bize doğru bakıyorlardı.
10 dakika kadar sonra Şule’de girdi denize ve bize doğru yüzdü. “Su çok güzelmiş!” dedi kumral saçlarını geriye atıp. Suyun içinde birkaç metre ötemdeydi. “Tuğrul Bey, bu konuyu sizinle tekrar konuşabilir miyiz, bizim için çok önemli. Bugün halletmemiz lazım!” dediğinde “Nasıl isterseniz!” diyebildim çünkü Ceren araya girip “Bırak Allah aşkına, denizin içinde de iş mi konuşuyorsunuz!” dedi ve üzerime su atmaya başladı. Beni Yasemin’e kaptırmak istemediğinden denizin içinde sürekli yanı başımdaydı. Ama Yasemin’de dibimden ayrılmıyordu.
İş zaman ilerledikçe denizin içinde oyunlar oynamaya kadar vardı. Yasemin ve Ceren’i omuzlarıma alıp suya atıyor, onları omuzlarından bastırıp denize sokuyordum. Vücutlarının her bir noktasına dokunuyordum bu anlarda. Nedim denize girmedi bu süre boyunca, onun yerine oturduğu yerde birasını içiyordu. Epey kaldık denizde.
Kızlar bizim için yemekler hazırlayıp mutfaktaki buzdolabına koymuştu. Denizden çıkınca kadınlar sofrayı hazırladı, ben de yardım ettim. Mutfak tezgâhının karşısındaki cilalı masanın üzeri çeşit çeşit mezeler ve balıklarla donandı. Nedim yemekte rakı içerken biz şarapla idare ettik. Nedim gergindi yine. Kendisi Hanımağa ile konuşursa işi halledebileceğini söyleyince bozuldum. Adam beni umursamadan direkt Hanımağa ile konuşmanın peşindeydi. Oysa Hanımağa’nın vekiliydim sonuçta. “Merak etmeyin, Hanımağa akşam dönecek Antalya’dan. Otelde onunla istediğiniz kadar konuşabilirsiniz!” dedim soğuk bir tonda.
Yemek sonrası Nedim’in kafası içtiği biralar ve birkaç kadeh rakıdan sonra iyi olmuştu. Şule kocasının koluna girip onu alt kattaki kamaraya götürdü yatırmak için. O gidince Yasemin “Şule’nin de gözü senin üzerinde devamlı!” deyince “Saçmalama, kocası yanında kadının!” dedim. Ancak “Ben anlarım hayatım!” dedi şuh bir kahkaha atarak. Sonra da “Benim tanıdığım Şule parayı alabilmek için her şeyi yapar!” dedi. Ceren’de “Evet valla, kadın gözleriyle yedi seni!” dedi gülerek.
Şule geldikten sonra benden kocası adına özür diledi. “Kusura bakmayın, çok gergin. Bu para meselesini halletmemiz lazım mutlaka. Alanya’da çalmadığımız kapı kalmadı. Kendi akrabalarımdan kardeşlerimden istedim ama yanaşmadılar. İş böyle giderse iflasımız kaçınılmaz. Yakında konkordato ilan etmezsek mucize olur!” dedi kendine bir kadeh şarap doldururken.
“Kendi adıma yapabileceğim bir şey olsa yaparım ama ben de bir yerde emir kuluyum!” dediğimde “Anlıyorum!” dedi. Bikinisinin üst kısmı gerilmiş, memelerinin sivri ve şişkin uçları altında belirgindi. Elini saçlarına atıp onlarla oynuyor kadehinden şarabını yudumluyordu.
Ceren yatın ön tarafında çırılçıplak uzanıp güneşlenmek istediğini söyleyince kalktı. Onun ardından Yasemin de kalkıp onun yanına gitti. Şule ile tek kalmıştım.
Benim de uykum gelmişti ama kalkıp gidersem kadına ayıp olur diye düşünüyordum. Derken Şule şarabını bitirip kalktı ve “Ben de biraz güneşlenmek istiyorum!” dedi. O böyle söyleyince ben de kalktım, “Siz de geliyor musunuz!” diye sorunca “Yok, benim biraz uykum var. Biraz uzansam iyi olur!” diyerek yanından ayrıldım. Şule Yasemin ve Ceren’in yanına giderken ben de alta inip kamarama girdim.
Akdeniz’in tuzlu suyundan arınmak için kamaradaki duşakabine girip duş aldım. Ardından kurulanıp büyük ikili yatağa uzandım. Kadınlar güneşlenirken erkekler uykuya çekilmiştik. Dışarısı çok sıcakken kamaranın içi serindi. Yarım saat kadar sonra kamaranın kapısına vuruldu. Kalktım, ya Yasemin ya da Ceren gelmişti, belki de ikisi birden…
Ancak karşımda Şule duruyordu. “Müsait misiniz!” diye sorunca “Buyurun!” dedim. İçeri geçti, kapıyı kapattım. Yatağın yanında bir tane sandalye vardı, onu gösterdim oturması için. Sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attı. “Sizinle şu iş konusunu görüşmek için geldim!” dedi kumral saçlarını geriye atarak. Banu Alkan’ın şuh kadın rollerini epeyce izlemişti anlaşılan.
“Tabii, sizi dinliyorum!” deyip yatağın kenarına oturdum. Şule benim bir şey yapıp yapamayacağımı sordu. Yasemin’in kendisine “Eğer Tuğrul isterse Hanımağa yapar!” dediğini söyledi. Haklılık payı vardı bu sözde ama ortadaki ciddi bir paraydı. “Ufak bir şey olsa dediğiniz doğru olurdu ama çok büyük bir paradan bahsediyoruz!” dedim. Sözlerimden memnun olmamış gibi başını salladı. “Sizi ikna edebilmek kolay değilmiş!” dedi zoraki bir gülümsemeyle. “Yasemin bahsetti!” dedi devamında.
Kısa bir sessizliğin ardındansa “Bu kadar kolay vazgeçmeyin bizden. Alanya’da tanınan bilinen bir aileyiz. Burada kendinize samimi dostlar edineceksiniz, bunu unutmayın!” dedi gülümseyerek. “Teşekkür ederim, unutmam. En iyisi akşam Hanımağa Antalya’dan döndüğünde hep birlikte bir kez daha konuşuruz, o zaman ne yapabileceğimize bakarız!” dedim.
“Teşekkür ederim!” diyerek kalktı ve elini uzattı nazikçe. Yanımdan ayrılacakmış gibi davranıyordu bu hareketiyle ama mavi gözleri fıldır fıldır dönüyor, kamaraya gelirken kafasında planladığı kurnazlığı yapmak için fırsat kolluyordu. Kocası karşı kamarada uyurken bana kur yapıyordu.
Elimi uzatıp parmaklarının ucunu sıkarken “Sizi ikna edebilmek için ne yapabilirim!” diye sordu. “Bilmem, bu size bağlı!” dedim işi piçliğe vurup…
3 年 前