Adanalı Hanımağa 28

Şule’nin somurmaları sürerken Nedim Ceren’in amında çalışmaya başladı. Onu altına almış bacaklarını omuzlarına atmıştı. Ceren iri ve yuvarlak memelerini okşayıp sıkarken Nedim de onun kalçalarını avuçlayıp sıkıyordu. Amına şiddetle pompalarken yatak sallanıyordu. Götten sikememiş olmanın verdiği sinir ve kırgınlıkla Ceren’in amını delmeye çalışıyordu sanki. Ama Ceren halinden memnundu.

Şule bu sırada başını kaldırıp indirerek yarağımı boğazına kadar sokup çıkarıyordu. Sallanan memeleri iştahımı kabartırken arkasındaki Yasemin bira şişesinin ağzını amına bastırmaya devam ediyordu. Hafif iniltiler Şule’nin dudaklarından kısık kısık çıkıyordu bu anlarda.

Artık iş sikişmeye gelmişti. Yarağım kazık gibi olmuştu. Şule’ye doğrulmasını söyledim, istemeye istemeye kalktı. Yarağımı bırakmak istemiyordu. Yasemin’de kalkarken Şule Ceren’in yanına uzandı. Bacaklarını ayırdı iki yana ve amını avuçladı. Bacaklarının arasında yerimi aldım, başının altındaki yastığı belinin altına koydum. Nedim sikiyordu halen Ceren’i ama bakışları bizim üzerimizdeydi.

Ayak bileklerinden tutup kaldırdım bacaklarını Şule’nin ve geriye attım iyice. Güzellik salonu sahibi olarak bakımlı ve hijyenik bir kadındı Şule. Göt deliği de öyleydi doğal olarak. Yıllara meydan okurcasına temiz ve beyazdı, herhangi bir kararma yoktu orasında burasında. Göt deliğinin ağzı çukurlaşmıştı biraz sadece, götten epey yediği belliydi.

Yarağımı tuttum ve kafasını göt deliğinin ağzına sürttüm. Nedim bunu görünce “Ne oldu aşkım, götten mi vereceksin yoksa!” diye sordu karısına. Ter içinde ve nefes nefese kalmış bir haldeydi bunu sorarken. Şule yanıtsız bıraktı sorusunu. Ancak Nedim bundan hoşlanmamıştı. Yarağını Ceren’in amından çıkardı ve göt deliğine hamle yaptı. Tabii Ceren de bundan hiç hoşlanmadı, “Ne yapıyorsun!” diye söylenip kızdı.

Nedim bir şey olmamış gibi yarağını Ceren’in götüne bastırmaya devam edince Ceren hızlı bir hareketle kendini Nedim’in kollarından kurtarıp “Tamam, bitti, buraya kadar!” dedi öfkeyle. Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmuştu Nedim. Ceren’in götünü sikeyim derken amını da elden kaçırmıştı.

Ceren’in bu davranışı kızdırdı Nedim’i ama neyse ki boşta bekleyen Yasemin hemen Ceren’in yerini aldı. Nedim’e istediğini verecekti, yani götünü. Bunlar olurken ben Şule’nin götüne bastırmıştım yarağımı, kafası içine girmiş, deliğin ağzı açılmıştı. Şule sıcak ve yoğun nefesleriyle kendini hafiften kasıyordu. Kalçalarının, karın etlerinin sertleşip yumuşamalarını izliyordum.

Bastırdıkça daha da içine girdi yarağım, nerdeyse dibine kadar girmişti ki daha fazla gidemeyeceğimi anladım. Şule’de durmam için söyleniyordu. Biraz canı yanmış gibiydi. Göt deliğini kuru kuru sikmeye kalkışmam canını acıtmıştı. Çıkardım yarağımı içinden, ağız dolusu tükürüğü boca ettim yarağıma, iyice sıvazlayıp yedirdim. Ardından yeniden soktum, bu kez daha rahattı Şule ve kolayca içine girdi yarağım.

Usul usul gidip gelmeye başladım götünde. Şule inliyor, kalçalarını, memelerini avuçluyordu. Ayak bileklerinden tutuyordum. Başını sağa sola oynatıyordu ağır hareketlerle. Yanımızdaki Nedim ise acelesi varmış gibi yükleniyordu Yasemin’in götüne. Nedim halinden ne kadar memnunsa Yasemin’de bir o kadar keyifsizdi. Nedim’in yarağı götünde hızlı hızlı gidip geldikçe bu keyifsizliği de artıyordu. Hemen yanındaki Şule’nin memelerini avuçladı sağ eliyle, biraz olsun kendini avutmaya çalıştı bu şekilde.

Nedim’in inleyerek boşalması uzun sürmedi. Boşalır boşalmaz çıktı Yasemin’in götünden ve banyoya geçti. Bense Şule’nin götünde ağır ağır gidip gelmeye devam ediyordum. Şule memelerini okşamayı Yasemin’e bırakmış, kendisi amıyla meşgul durumdaydı. Am dudaklarını ve bızırını parmaklıyordu.

Derken Yasemin doğruldu, dilini çıkardı ve Şule’nin memelerini emmeye başladı. Bir taraftan da karnını, göğsünü yalıyordu köpek gibi. Ardından dudaklarına geçti, dudak dudağa öpüşürlerken ben hızımı artırdım. Artık Şule’nin götü açılmış, yarağımı içine daha kolay ve zorlanmadan alır olmuştu. İçinde gidip geldikçe sıcak ve yağlı deliğin zevkine varıyordum.

Ceren Nedim’e sinirlenip dışarı çıkmıştı ama şimdi içeri girmiş, yatağa uzanmış ve Yasemin’in amını köpek gibi emmeye başlamıştı. Dizlerinin üzerinde domalmış haldeydi Yasemin ve Ceren’de bu fırsatı kaçırmamıştı. Yasemin bundan çok hoşlanmıştı. “Şişeyi sok, hadi, şişeyi sok!” dedi Ceren’e. Yatağın kenarında yere koyduğu şişeyi amına sokmasını istiyordu. Ceren ikiletmedi Yasemin’i. Şişenin ince uzun başını Yasemin’in amına soktuğunda Yasemin inledi uzun uzun.

Bir kurdun ulumasını andıran inlemesi bittiğinde ben boşalmanın eşiğine gelmiştim. Dizlerimin üzerinde ileri kaydım ve Şule’nin götüne daha da bastırdım. Dibine kadar götüne girdiği sırada Şule “Ihhhhh!!!” sesiyle tepki verdi. Yasemin’le öpüşmeyi bıraktı. Gözlerini fal taşı gibi açmış yüzüme bakıyordu. Götüne abanmaya başladım, adeta amını sikiyormuşum gibi yükleniyordum.

Bacaklarını daha da geriye attım, ayırdım. Götüne pompaladıkça Şule yatakta ileri geri oynuyordu. Duştan çıkan Nedim geri gelmişti ve karısının götten sert bir şekilde sikiliyor olmasını ayakta durmuş izliyordu. İnik yarağını sıvazlıyor kendi kendine mırıldanıyordu.

Sonunda boşaldım Şule’nin götüne, kendimi daha fazla tutamadım. Şule’nin beyaz yüzü kızarıp terlemişti fırındaki tavuk gibi. Mavi gözlerinin aklarında kızarıklık vardı. Götünden çıktım, deliğin ağzı açık vaziyetteydi. Döllerim içinde kaybolmuştu. Şule yavaşça doğrulurken götünde sızı hissetti, acı bir inilti çıkardı ama fazla uzun sürmedi bu.

Ceren ise Yasemin’in amında bir süre daha devam etti bira şişesiyle çalışmaya ama o da sonra bıraktı. Güzel bir sikiş daha yaşamıştık. Şule banyoya geçerken ben yatağa uzandım. Kamaranın serinliğine rağmen hepimiz terlemiştik. Sırayla teker teker yıkandık…

Bir süre denize girdik, güzelce yüzdük, ardından yatın burun kısmında güneşlendik. Tüm bunları anadan doğma bir halde yapmıştık. Bu ıssız koyda mayo giyme ihtiyacı duymuyorduk.

Akşama doğru Nedim demir aldı ve dönüş yolculuğumuz başladı. Bir süre onun yanında durup yatı kullandım. Nedim’in aklı Hanımağa ve paradaydı. Onunla yüz yüze görüşmek için sabırsızlanıyordu. Aşağıya kadınların yanına indim daha sonra. Şule’de sikişimizi unutmuş, Hanımağa ile görüşmek için heyecanlı olduğunu söyleyip durdu yol boyu. Ceren ve Yasemin ise rahattı.

Sonunda saat 18:00 civarı yatımız marinaya ulaştı. Yaşlı kaptan yanında başka bir adamla bizi bekliyordu. Yat marinaya bağlandığında indik, ayaklarımız toprağa basmıştı yine. Otele döndüğümüzde saat 19:00 olmak üzereydi. Nedim ve Şule arkamızdan kendi arabalarıyla geldi…

Hanımağa ve adamları otele dönmüştü Şeyma’nın demesine göre. Diğerlerini lobide bırakıp odama çıktım. Hanımağa’nın kapısında genç bir adamı dikiliyordu yine. “Hanımağa içerde mi!” diye sorduğumda “İçerde abi ama uyuyor, uyandırmamamız için emir verdi!” dedi kendini toparlayıp. “Tamam, ben de biraz yatacağım!” dediğim vakit “Emredersin abi!” dedi başını hafifçe öne eğerek. Odaya girip kendimi yatağın üstüne attım. İnce battaniyeyi üstüme çekip uykuya daldım…

Bir saat kadar sonra kapıma vuruldu, kalkıp açtım. Hanımağa karşımdaydı. Keyifliydi, kapıdaki çocuğa “Sen aşağı in, avukata da söyle o da insin, ben geliyorum!” dedi. Genç çocuk komutanından emir almış asker edasıyla “Emredersin Hanımağam!” dedi sert bir sesle ardından merdivenlere yöneldi koşar adımlarla.

İçeri geçip ikili koltuğa oturdu. Bacak bacak üstüne attı. Ayak bileklerine gelen siyah daracık bir kotun üstüne beyaz bir gömlek giymişti. Sarı saçları açıktı. Ayağında pahalı spor ayakkabıları vardı. Yanına oturup dudaklarından öptüm birkaç defa.

“Ne yaptın, anlat bakalım!” diye sorunca yatta geçen konuşmayı anlattım. Yaşananları anlatamazdım elbette. Benden pek memnun kalmadıklarını, kendisini aşağıda beklediklerini söyledim. Sessizce dinledikten sonra “Tamam, görüşürüm!” dedi.

Altın sigara tabakası ve çakmağı elindeydi. Tabakadan bir sigara çıkardı, çakmağını elinden alıp yaktım, bir nefes çekip dumanını yüzüme üfledi, ardından dudaklarıma uzattı. Derin bir nefes çektim sigaradan. Dumanını daha üfleyemeden dudaklarıma yumuldu. Kanırta kanırta emdi ikisini de. Ancak işi tamamına erdirmeden kendini kontrol etmesini bilip sakinleşti, geriye yaslandı.

“Sen ne yaptın? Fabrika nasıl!” diye sorunca anlattı. Yolculuğu güzel geçmişti. Fabrika büyük ve faaldi ama tam kapasite çalışmıyordu, mevcutta 150 işçi vardı. Tam kapasite durumunda daha fazla işçiye gereksinim olacaktı. Müdürlerle toplantı yapmış, hepsini tek tek dinlemiş, fabrikanın mali durumu hakkında bilgiler almıştı. Gerekli evrakları, defterleri de yanında getirmişti. Bunları Adana’da kendisinin işlerine bakan yeminli mali müşavire inceletecekti. Ayrıca banka müdürüyle de konuşacaktı…

Bu kısa konuşmamız biterken ben de giyindim. Hanımağa’nın dolgun götü daracık kotunun altında çıkıntı yapmıştı, adım attıkça löpürdüyordu götünün yanakları. Kulağına eğilip “Evlenince böyle pantolonlar giyemezsin, ona göre, her tarafın meydanda!” dedim. Omzuma küçük bir yumruk atıp “Bana sökmez bu maço ayaklar aslanım!” dedi kahkahayla…

Aşağı indiğimizde Şule ve Nedim lobideydi halen. Yasemin’in ikram ettiği viskilerini yudumluyorlardı. Ceren odasına çıkmıştı. Yasemin’de görünmüyordu. Yanımdaki kadının Hanımağa olduğunu anlayamadılar önce. Öylesine baktılar ama sonra “Tanıştırayım, meşhur Hanımağamız!” dediğimde ayağa kalktılar telaşla.

Önce Nedim uzattı elini, “Kusura bakmayın, tanıyamadık!” dedi tedirgin bir halde. Şule ise korka korka uzattı elini, Hanımağa dediklerinin kendisi yaşlarında güzel ve çekici bir kadın olmasını garip bulmuştu. “Hanımağa denince biz böyle televizyonlardaki gibi sert kadınlar bekliyorduk, ne bileyim böyle aşiret reisleri falan gibi!” dedi. “Şule seni Polat Alemdar gibi biri sanıyormuş!” dediğimde Hanımağa kahkaha attı. “Rahmetli Apo çok severdi onu, hiç kaçırmazdı!” dedi ardından.

Lobide bir süre sohbet ettik. Hanımağa para konusuna girmeden onları daha yakından tanımak adına havadan sudan konularda konuştu, detayına girmeden işleriyle ilgili sorular sordu. Nedim ve Şule öğretmenlerinden azar yemiş küçük birer çocuk gibiydi onun karşısında. Sorularına korka korka cevaplar veriyorlardı.

Derken Yasemin yanımıza geldi. Avukat da yanındaydı. A ala carte restoranda masamızın hazır olduğunu söyledi. Oraya geçip güzel yemeklerimizi yedik. Yemekten sonra Yasemin görüşme için bize oda ayarladığını söyledi. Lobinin arka tarafında kalan kendisinin çalışma odasıydı ayarladığı yer.

Hanımağa masanın arkasındaki patron koltuğuna oturdu, kapı kapandığında iki elini sertçe vurdu masaya ve “Evet, şimdi gelelim kuru fasulyenin faydalarına. Anlatın bakalım, kimsiniz, necisiniz? Tuğrul size şartları anlatmış ama fazla bulmuşsunuz, nedir sizin istediğiniz!” diye sordu.

Nedim kısık bir sesle durumlarını açıkça anlattı. İstedikleri 20 milyona karşı 20 milyon faizi çok, vadeyi de kısa bulmuşlardı. Hanımağa hemen kestirip atmadı, kucağına düşen bu keklikleri yemeden masadan kalkmayacaktı. İpotek konusunu açtı, paraya karşılık gösterecekleri neleri olduğunu sordu.

Bu kez Şule söze girdi. Nedim’in borçları için epeyce mal mülk sattıklarını, ellerinde bu parayı karşılayacak pek bir şey kalmadığını söyledi. Antalya ve Alanya’daki mevcut güzellik salonlarının mülkü kendisine ait değildi. Hanımağa bunun üzerine o zaman yapabilecek bir şeyinin olmadığını söyledi. “Alacağımı garanti etmeden para vermem!” dedi sertçe.

Ama sonrasında Şule kendisine babasından kalan büyük bir narenciye bahçesi ile narenciye ve muz paketleme tesisi olduğunu anlattı. Ancak bunlar ailesinin ortak malıydı. Paketleme tesisi üzerinde kendine ait dörtte bir hissesi vardı. Bu hissesini ipotek gösterebileceğini söyledi.

Hanımağa avukata baktı, avukat başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. “Hisseli mala ipotek işlerini sevmem ben. Daha önce sütten ağzım yandı, şimdi yoğurdu üfleyerek yiyorum. Senin hissen benim paramı karşılasa bile bu işe girmem. Gösterecek başka bir şeyiniz yoksa sizin için yapabileceğim bir şey yok demektir!” diyerek yanıt verdi Şule’nin sözlerine.

İkisinin de yüzü düştü bu sözlerden sonra. Şule tesisin uluslararası çapta olduğunu, pek çok ülkeye ihracat yaptıklarını anlattı ballandırarak ama Hanımağa için bu bir anlam ifade etmiyordu. “Geçen sene 2,5 milyon lira düştü benim payıma kârdan. Bu sene daha da artacaktır!” dedi ama nafile.

Hanımağa masaya doğru eğilip “Güzelim, sen beni anlamadın galiba. Bana nakde çevirebileceğim bir şey gösterin. Ne yapayım ben senin hisseni. Senin hisseni satmaya kalksam ortaklarınla başım belaya girecek, ondan sonra uğraş dur. Kusura bakmayın, bu iş olmaz. Senin 2,5 milyonun benim dişimin kovuğunu doldurmaz!” dedi ve ayağa kalktı.

Görüşme bitmişti ama Nedim ve Şule para alabilmek için yalvarıyordu. O kadar ki Şule ağlamaya başladı. Bu gidişle iki çocuğunu özel okuldan almak zorunda kalacağını anlattı. Ancak Hanımağa oralı olmadı hiç. Bunun üzerine Nedim son bir umutla elinde bir miktar külçe altın olduğunu, kendisinin bunu piyasaya süremediğini, eğer isterse Hanımağa’ya bunları para karşılığında verebileceğini söyledi. Hanımağa “Ne altını bu, kaçakçılıktan gelme mi!” diye sordu.

Nedim “Evet!” dediğinde “Anlat bakalım şunu!” diye sordu bu kez. Nedim elinde 15 tane bir kiloluk külçe altın olduğunu ama kaçak olduğu için piyasaya vermeye korktuğunu anlattı. Hanımağa avukata dönüp “Ne dersin avukat bey, kaçak altın, riskli iş, başımızı derde sokar mı!” dediğinde avukat “Riskli iş Hanımağam ama elimizdeki tanıdık kuyumcular vasıtasıyla halledilmeyecek iş değil!” dedi.

Nedim’in teklifi Hanımağa’nın aklına yattı. 15 kilo külçe altının fiyatını hesapladılar hemen ancak Hanımağa piyasa fiyatının yüzde 60’ına alacaktı. Yüzde 40 kendisinde kalacaktı. Ellerine geçecek para en azından çok acil ödemelerini kapatıp Şule’nin güzellik salonu inşaatını tamamlamasına yetecekti. Nedim altınları hemen o gece getirecek, sabah hesabına belirlenen para gönderilecekti…

Saat 22:00’yi geçiyordu. Hanımağa gece vakti arabayla yola çıkıp çıkmama konusunda kararsızdı. Sabah Adana’da çok önemli bir toplantıya katılacağını söyledi. Toplantıya benim de kendisiyle katılacağımı ekledi. Arabayla dönersek yol yorgunluğu oluşacak ve yeterince dinlenme fırsatımız olmayacaktı.

Sonunda arabayla dönmekten vazgeçti, dönüşü uçakla yapmaya karar verdi. Tanıdığı birilerini aradı uçak ayarlamak için. Birkaç telefon görüşmesinden sonra “Sabah sekizde Antalya’dan uçakla dönüyoruz!” dedi bana. Avukat ve adamları ise bu gece arabayla yola çıkacaklardı Adana’ya. Biz ise buradan Antalya’ya gidecektik.

Avukatla ayaküstü benden uzak bir noktada konuştu, adamlarına da talimatlar verdi. Benim cipin anahtarını adamı Güven’e verdim. Bu arada Nedim kaçak altınları arabasıyla getirmişti. Altınları onun arabasından benim cipe aktardık. “Dikkatli gidin, çevirme falan olursa sakın heyecan yapmayın!” diyerek uyardı Hanımağa adamlarını. Yarım saat sonra avukat ve adamlar yola çıkmış, otelde ikimiz kalmıştık.

Havuz başında otururken yanımıza Yasemin geldi. Sabah uçakla döneceğimizi öğrenmişti. “Bu gece kalmanız çok iyi oldu!” dedi. Ardından Hanımağa’ya doğru sokuldu, “Hamamı ayarlayayım mı, ister misin!” diye sordu. Hanımağa geriye yaslanıp “Valla aslında çok iyi olur. Şöyle güzelce yıkanıp keselenelim köpüklü köpüklü. Saunayı da hazırlattır, masaj da isterim!” diyerek emir verdi Yasemin’e. Yasemin gülümseyerek “Tamam, elimde harika kızlar var!” dedikten sonra kalktı yanımızdan.

Hanımağa kadehindeki viskisini fondip yaparken ben de biramı bitirdim. “Bu da tam pezevenk!” dedi Yasemin için. “Oteldeki hissesini kaybetmemek için götünü yırttı, sen de gördün. Oteli kerhane gibi kullandırıyor çünkü, yerli yabancı kızları satıyor… Benim için sıkıntı olmaz aksine yeni işim için iyi bir başlangıç olacak!” diye ekledi gülümseyerek.

“Neymiş yeni işin!” dediğimde “Beyaz kadın ticareti!” dedi kahkahasını bastırmaya çalışıp. “Yok artık, daha neler!” dedim, şaşırdım fazlasıyla. “Şu sana kadın satan Seher’in lafını dinleyip ev mi açacaksın yoksa!” diye sordum.

“Yok be, öyle değil… Manukyan olmaya hiç niyetim yok… Kerhane açıp da başımı derde sokacak değilim… Ama bu işin ekmeğini yemenin vakti geldi… Bu zamana kadar orospuluk yapan kadınlara koruma sağladım, onlar çalıştı ben de hizmet bedelimi aldım… Ama artık bu şekilde devam etmek istemiyorum… Koruma verdiğim kadınları ben çalıştıracağım…!”

“Seher ve Mecnun bundan sonra benim emrim altında çalışacak… Onlar gibi birkaç tane daha pezevenk var… Sen de onların amiri olacaksın… Kadın işinde çok büyük para var Tuğrul… Apo’nun zamanında iyi paralar kazandık bu işten… Ama o öldükten sonra bıraktım, koruma verdim yalnızca… Şimdi yeniden eskisi gibi bu işe gireceğim, yanımda sen olduktan sonra sırtım yere gelmez… Şu Ceren gibi eğitimli, güzel kızları da paralı müşterilere sunacağım… Yarınki toplantıda konuşulacak konulardan biri bu olacak…!”

Sözleri bitince sabahki toplantının neyle ilgili olduğunu sordum. Gülümseyerek yüzüme baktıktan sonra “Senin anlayacağın dille söylersem Babalar Toplantısı!” dedi. “Babalar Toplantısı mı!” diye sordum. “Ne o korktun mu!” dedi gülerek. “Yok ama benim ne işim var orada!” dedim karşılık olarak.

“Öncelikle yeni açılacak kulübün tanıtım toplantısı olacak bu. Bir de diğer işlerle ilgili konuşmalar yapılacak. Herkes eteğindeki taşları dökecek. Bu kadın işi konusu da konuşulacak. Sen de artık benim sağ kolum olduğuna göre benim yanımda duracaksın. Bu işlere girmek istiyorsan bu tip toplantılara katılacak, ortamı göreceksin, o insanlarla tanışacaksın!” diyerek açıklamada bulundu.

Yasemin 10 dakika kadar sonra yanında Ceren’le geldi. “Hamam yarım saate hazır olacak!” dedi. Ceren Hanımağa’nın karşısında ağzını açmaya korkar bir halde duruyordu. Yırtık mavi bir kotla beyaz daracık bluz vardı üzerinde. Sutyenin izi bluzun altında belirgindi.

Hanımağa Ceren’i daha yakından tanımak için sorular sorup durdu. Bir iş görüşmesi gibiydi. Ancak klasik bir iş görüşmesinden farklı olarak konu tamamen seksle alakalıydı. Hanımağa müşterilerin memnuniyeti için Ceren’e yapması gerekenleri anlatırken Yasemin ve ben dinliyorduk.

“Benim müşterilerim, yani seni sunacağım adamlar çok büyük iş adamları, sanayiciler, toprak sahipleri, hacıağalar, şöhretli insanlar, ünlüler, gazeteciler, futbolcular olacak… Bunların her biri para sıçan adamlar… Bunları memnun edeceksin… Yolacaksın her birini, ceplerinde ne var ne yok masaya bırakmalarını sağlayacaksın… Dilim dilim doğrayacaksın… Bunu yaptığında masadaki paradan pay alacaksın…!”

“Ama klasik konsomatris işiymiş gibi bakma buna… Geceyi onlarla geçireceksin… Gerektiğinde ikili üçlü gruplar yapacaksın… Elin de ağzın da hünerli olacak, yarağı tuttuğunda kaldırmasını bileceksin, ağzına aldığında boşaltmadan adamı memnun edeceksin… Ben onu yapmam, ben bunu yapmam demeyeceksin… Amın da götün de bana ait olacak…!”

“Benim yanımda çalışıyorsan ben yapmam etmem diye bir şey deme lüksün yok… Hayal edemeyeceğin paralar kazandırırım sana ama sen de beni üzmeyeceksin… Hele ki madde filan kullandığını öğrenirsem hayatını söndürürüm… Gözünün yaşına bakmam seni diri diri gömerim mezara…!”

“Şu da var, ben yanımda çalışan kızların her şeyini kontrol ederim, benim yanımda çalışıyorsan özel hayatın diye bir şey olmayacak… Bütün hayatın bana ait olacak… Ben de bunun karşılığında hayatını korurum… Seni başkalarının üzmesine izin vermem… Bunları kabul edersen gel işe başla…!”

Ceren Hanımağa’nın sözlerinden sonra önce kem küm etti, söze nerden gireceğini bilemedi. Sözler onu ürkütmüştü. O nedenle “Teşekkür ederim, ben düşüneyim teklifinizi!” dedi tırsak bir halde.

Hamamın hazır olduğu bilgisini Şeyma verdiğinde kalktık. Ceren Hanımağa’dan çok korkmuştu ve bir bahane uydurup hamama gelemeyeceğini söyledi. Ancak Hanımağa ısrar edince mecburen “Tamam!” dedi. Hanımağa onu bir de çıplak görmek istiyordu çünkü. Hamamda gelin bakan kaynana gibi kendisi de Ceren’i kontrol edecekti. Yasemin önümüze düşüp bizi hamamın olduğu kata indirdi. Kendisi hamama girmeyecekti, bizi orada bırakıp gitti.

Birkaç dakika sonra üzerimizde peştamallarımız hamama girdik. Üç tane çıtı pıtı koyu tenli, çekik gözlü kız üzerlerinde bikiniyle bizi bekliyordu. İçerisi sımsıcaktı, sıcak su buharı ile dolmuştu. Küçük bir hamamdı ama yeterliydi üçümüz için.

Hanımağa Ceren’e soyunmasını söyledi. Ceren peştamalını çıkardı, çırılçıplak halde Hanımağa’nın karşısındaydı birkaç saniye sonra. Hanımağa’nın işaretiyle sağına soluna, arkasına döndü, birkaç adım attı. Yuvarlak ve dik büyük memeleri, ince kavisli beli ve yuvarlak kalçalarıyla afetti Ceren. “Maşallah, Allah övmüş de yaratmış!” dedi Hanımağa keyifle. Ardından “Sen ne dersin Tuğrul!” diye sordu. “Evet, gerçekten çok güzel!” dedim yanıt olarak. Bu güzelliğin tadına bakmıştım, Hanımağa’nın yan gözle bana bakmasından bunu bildiğini ya da anladığını fark ettim ama hiç konusunu açmadı.

Göbek taşına uzandık. Hanımağa peştamalını çıkartmadı, ben de öyle. Yanımızda Ceren varken hem de Yasemin’in gizli gözleri üzerimizdeyken kendimizi açık edecek bir şey yapamazdık. Uzakdoğulu kızlar maharetli elleriyle güzelce yıkadı bizi, masaj yaptı, kirlerimizi akıtıp temizlendik. Hamam sonrası saunaya geçtik. Orada da iyice terledik, biraz buhar odası, biraz daha sauna derken iyice hamur gibi olduk.

Odalarımıza çıktığımızda vakit gece yarısı olmuştu. Sabah çok erken uyanıp Yasemin’in ayarladığı araba ile Antalya havaalanına gittik. Havaalanında ufak bir kahvaltıdan sonra uçağa bindik.

Bir saatlik yolculuğumuzun çoğunda Hanımağa başı omzumda uyudu. Bense bu Babalar Toplantısı denilen şeyi düşünüp durdum, gözüme uyku girmedi…
发布者 58svsl
3 年 前
评论
4
账户以发表评论
ruzggg
ruzggg 3 年 前
devam devam arayı açma 
回答
afuygun
afuygun 3 年 前
Roman tadında gidiyorsun, devam et dostum yeni bölümü geciktirmezsin inşallah.
回答
boynuzdiyari 3 年 前
babalar toplantısı:smile:
回答
sucreman
sucreman 3 年 前
teşekkürler dostum heyecanla devamı bekleniyor
回答