Adanalı Hanımağa 36

Kapıyı yine Aleyna açtı. Kızı görür görmez Hanımağa’nın sözlerini anımsadım. “Aleyna’nın açılışını Tuğrul yapacak!” demişti ve o zamandan beri yaşananlar bu sözleri unutturmuştu bana.

Aleyna’nın üzerinde beyaz ve üzeri dantelli askılı kısa bir bluz vardı, çıplak beyaz karnı ile göbeği meydandaydı. Bluzun altında bir şey yoktu ve biçimli yuvarlak memelerinin sivri uçlarını tüm güzelliğiyle gösteriyordu. Altına ise sadece siyah minicik bir külot giymişti, amının şeklini karbon kopya kağıdı gibi sergiliyordu külotun ince pamuklu kumaşı.

Aleyna beni görünce heyecanlandı ve “Şey, kusura bakmayın, buyurun!” diyerek arkasına geçip kapıyı araladı. Ben içeri girerken kapının arkasında kaldı. Tabii kapıyı kapattığı vakit yine görünüverdi tüm güzelliğiyle. Adana gâvur amı gibi yanıyordu ve evin içi de sıcaktı, Aleyna’nın bu şekil dolaşması normaldi.

“Nasılsın bakalım!” diye sorduğumda başını eğip “İyiyim, sağ olun!” dedi utangaç bir eda ile. Elimi uzun kumral saçlarında ve beyaz yanağında gezdirdim. Salona geçerken peşimden uslu bir kedi gibi geldi.

Salonda Mestan’dan kaçan Selma ve Ravza ile bir başka kız daha vardı. Selma ayak tırnaklarına oje sürerken Ravza diğer kızın beline kadar inen uzun siyah saçlarını tarıyordu. Beni görünce heyecanlanıp ayaklandılar.

Selma kısa yeşil bir elbise giymişti. Elbisenin içinde bir şey yok gibiydi çamaşır niyetine. Ravza ise Aleyna gibi altında sadece beyaz bir külot, üstünde de beyaz bir bluz ile duruyordu. Diğer kız ise kırmızı askılı bir elbise giymişti. Esmer güzeli, kalın pembe dudaklı en fazla 17-18 yaşında gösteren bir kızdı.

Selma “Hoş geldiniz!” dedi yanıma gelip elini uzatarak. Parlak sarı saçları açıktı, iri kahverengi gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Elini sıkıp nasıl olduğunu sordum. “İyiyim, sizi gördüm daha iyi oldum!” dedi geri çekilirken. Sözleri hoşuma gitti. Ravza Selma kadar rahat değildi. İri badem gözleriyle ürkekçe bakıyordu bana. Diğer kız ise benim kim olduğumu bilmediğinden diğer ikisinin bu hazır ol vaziyetine anlam verememiş gibiydi.

Derken Seher göründü. “Ooo, canım abim hoş geldin!” dedi ve beni kendine çekip yanaklarımdan öptü. Yeni banyo yapmış gibiydi. Kestane kızılı saçları açık ve hafif nemliydi. Üzerinden şampuan ve parfüm kokusu geliyordu. Bordo renkli bluzla kısacık zebra desenli bir etek giymişti. Bluzun altında sutyen yoktu, şişkin memelerinin uçları bluzun ince kumaşı altında belli oluyordu.

“Banyo mu yaptın!” diye sordum. “Evet, sen gelmeden yıkanayım dedim, patronumuza güzel görünelim!” dedi gülerek. “Her zaman güzelsin!” dedim iltifatta bulunup. Ben koltuğa otururken Aleyna’ya dönüp “Hadi aşkım sen bize güzel birer kahve yap!” dedi ve ardından yanıma oturup bacak bacak üstüne attı.

Aleyna mutfağa ince uzun bacakları üzerinde ceylan gibi sekerek giderken siyah külotunun arkasının götünün yarığında kaydolduğunu gördüm. Seher’in mini pileli eteğinin altından parlak dolgun bacakları ortaya çıkarken “Bu güzel hanımefendi kim!” diye sordum kırmızı elbiseli kızı göstererek.

Seher gülmeye başladı. “Hay Allah, seni tanıştırmayı unuttum. Kızım gelsene buraya, öyle öküz gibi duruyorsun!” dedi ve kızı çağırdı. Kız önüme gelince “Öp bakayım Tuğrul Abi’nin elini!” dedi kıza. Kız ben ne olduğunu anlayamadan elimi kapıp öptü ve başına koydu. Şaşkınca Seher’e bakarken “Benim kızım canım abim, adı Sinem!” dedi, “Hadi ya, senin çocuğun var mıydı!” diye sordum.

“İşte bu var, bir de bunun abisi Sinan. Onunla konuşmuyorum çok zamandır, aramız kötü. Zaten Hollanda’da yaşıyor. Üniversiteyi bitirince oraya yerleşti. Bu da burada benim yanımda. Özel bir lisede okuyor, son sınıfta. İnşallah o da abisi gibi üniversite okuyacak!” dedi ve kalkıp kızına sarıldı. Kız bir içim suydu, Aleyna’nın bir benzeriydi. Dudakları sanki botoks yapılmış gibi şişkin ve parlaktı. Memeleri irice bir portakal gibiydi ve kırmızı elbisenin önünü kaldırmıştı.

Seher ellerini çırparak “Hadi yavrularım, siz doğru odanıza, biz abinizle iş konuşacağız!” deyince Selma, Ravza ve Sinem tıpkı Aleyna gibi seke seke arkaya, odalarına geçip kapıyı kapattılar. Şimdi salonda Seher ile baş başa kalmıştım.

Elini bacağıma atıp, “Eee, canım abim, nasılsın, iyi misin!” diye sordu. “İyiyim, sağ ol!” dedim elinin üzerine elimi koyarak. Sutyensiz iri memelerinin derin çatalı bordo bluzun altında belli oluyordu ve Seher daha da yakınlaşıp daha çok göstermeye çalışıyordu. Simli kalın ve yüksek topuklu terlikler ayağındaydı ve üstteki ayağını sallayıp duruyordu. Hanımağa’nın burada olmamasının verdiği cesaretle bana sırnaşıyor, cilve yapıyordu.

Eliyle mutfağı işaret edip “Yavruyu senin için tutuyorum. Bilsen ne teklifler geliyor aman ne paralar ne paralar... Ama Hanımağa’mın sözü başım üzerine, onun sözü benim için dünyanın bütün paralarından daha değerlidir... Ne zaman istersen kızı koynuna sokarım... İstersen bugün, hemen!” dedi biçimli kaşlarını oynatarak. “Kendi kızın evdeyken mi!” diye sordum. Omzunu silkerek, “Onu dert etme, cebine para verir git dolaş derim!” dedi.

“Kızın ne iş yaptığını biliyor mu!” diye sordum bu kez. “Biliyor, bilmez mi? Kendisi özel okullarda okudu bu zamana kadar, değirmenin suyunun nerden geldiğini bilmezse olur mu!” dedi kıs kıs gülerek. “Babası nerde peki!” diye sordum bu sefer. “Cehennemin dibinde!” dedi sinirle. “Şerefsiz itin tek**ir. Her türlü pislik var, uyuşturucu, alkol, kumar, karı kız, ne ararsan var itte. Halen ben bakıyorum. Ne de olsa çocuklarımın babası...!”

Sözleri Aleyna’nın elinde kahve tepsisi ile gelmesi nedeniyle kesildi. Aleyna kahvelerimizi bırakıp diğerleri gibi içeri gidecekken Seher “Aşkım nereye gidiyorsun, bak patronun gelmiş, geç şöyle otur yanına, ben sana böyle mi öğretiyorum!” dedi azarlarcasına.

Bunun üzerine Aleyna diğer yanıma oturdu ve bacak bacak üstüne atarak iyice sokuldu. Kahvemden bir yudum alıp sağ elimi çıplak omzuna attım. Kızın beyaz narin bedeni ateş gibi yanıyordu. Teni kadife gibi yumuşaktı aynı zamanda. Biçimli uzun bacaklarına attım sol elimi ve ardından alnından öptüm, elimi bacaklarında gezdirirken “Keyfin nasıl!” diye sordum. Aleyna’nın yüzü pembeleşirken Seher’in bir şeyler söylemesini bekler gibi baktı.

“Kızım niye bakıyorsun öküz gibi, konuşsana, dilini mi yuttun!” dediği vakit Seher “Çok iyiyim!” dedi. “Aferin!” dedim ve bu kez elimi bacaklarından çekip memelerine attım. Bluzunun üzerinden hafif hafif okşarken Seher de öbür yanımdan elini bacaklarımda gezdiriyordu.

Aleyna’nın tadına bir an önce bakmak için yanıp tutuşuyordum. Hazır Hanımağa da Adana’da yokken böyle bir fırsatı değerlendirmek gerekirdi. Uzanıp kızın ince pembe dudaklarını emmeye başladım. Aleyna gözlerini kapatmış, öpmelerime karşılık veriyordu.

Elimi bluzunun altından soktum, yeni olgunlaşmaya başlamış yuvarlak memelerinin yukarı bakan sert sivri uçları avucumun içine bir arının iğnesi gibi batıyordu. Aleyna’nın alt dudağını emerken kızdan hafif bir inleme gelmeye başladı.

Buraya iş konuşmak için gelmiştim ama şimdi vaziyet başka bir hal almıştı. Aleyna’nın sağ eli göğsümde dolaşırken gözleri yarı aralıktı. İnce burun kanatlarının arasından sıcak nefesi yüzüme geliyor, evin sıcaklığı ile birleşip yüzümü yakıyordu. Dilimi ağzının içine soktuğumda emmeye başladı. Belli ki Seher iyi bir öğretmendi ve öğrencisini de iyi yetiştirmişti.

Ama Seher de öğretmen olarak öğrencisini yalnız bırakmamak için bize katılmıştı, diğer taraftan uzanıp boynumu öpüyor, uzun takma tırnaklı elini pantolonumun ve gitgide sertleşip kalkan yarağımın üzerinde gezdiriyordu. Güzel giden bu heyecanlı anlar birden Seher’in kızının ortaya çıkıp “Anne kulaklığımı gördün mü!” diye sormasıyla birden kesildi.

Seher “Kızım ben sana demiyor muyum bana seslenmeden gelme diye, hangi cehenneme koyduysan oraya bak, geri zekalı!” diye çemkirdi. Sinem gördükleri karşısında şaşırmış, üstüne annesinden azarı da yiyince iyice sersemlemişti. Gerisin geri giderken Seher kalkıp peşinden gitti. İçerde ana kız birbirlerine bağırırken Aleyna korkudan ve utançtan kıpkırmızı olmuş halde toparlandı. “Baltayı taşa vurduk!” dedim ben de doğrulurken.

“Sürtük, Fahişe, Pezevenk, Orospu...!” lafları birbirine karışıyordu. Seher ve kızı birbirlerine ağzına geleni söylüyordu. Neyse ki sesler sonunda kesildi. Seher yeniden yanımıza gelirken oldukça sinirli görünüyordu. Bir sigara yakıp derin derin birkaç nefes çekti. Bana da uzattığı sigarasından birkaç nefes de ben çektim. Ardından kalkıp birer kadeh viski doldurdu. Viskinin sayesinde biraz sakinleştikten sonra “Kusura bakma, bazen böyle aptallığı tutar!” dedi. “Önemli değil, boş ver!” dedim nemli saçlarını okşayarak.

Kızının dan diye salona gelmesi benim buraya aslında neden geldiğimi de bize hatırlattı. İş konuşmak için gelmiştim. Seher “Mestan haber göndermiş!” dediğinde “Mestan kim!” diye sordum. “Var ya abim, bize saldıran namussuz!” deyince “Ha, tamam tamam. Kusura bakma bu son olanlar aklımı bulandırdı!” diyerek durumu düzeltmeye çalıştım.

“Önemli değil canım abim, haber göndermiş. Sulh istiyormuş. Seninle de tanışmak istiyor. Hanımağam bunları yola getirdi!” dedi gülerek. Hanımağa Abuzer ortadan kalkınca ne Mehdi ne de Mestan kalır demişti ve sözlerinde haklı çıkmıştı.

Abuzer ortadan kalkar kalkmaz karşı taraftan sulh isteği gelmişti, bu pes ettiklerini gösteriyordu. “Tamam, tanışırız!” dedim. Ardından Seher “Bu kızlar için istediği paradan vazgeçecek, o parayı benim ölen adamın ailesine verecek!” diyerek devam etti. “Üç yüz bin lira mıydı!” diye sordum. “Evet abim, üç yüz!” dedi yeni bir sigara daha yakarken. Yine birkaç nefeslik bana uzattı.

“Bundan sonra Mestan’la ortak iş çevireceğiz abim... O piçin Suriye Irak bağlantıları güçlüdür... Zaten yarı Kürt yarı Arap’tır... Bu mülteci kamplarından kızları çok ucuz paralara alıyor, onları ilaca alıştırıp satıyor... Çok büyük paralar kazanıyor bu işten bakma... Patronu Mehdi ile de arası iyi değildir aslında... Mehdi Hanımağam gibi değildir... Altındaki adamlara güvenmez, onlara kendi başlarına iş yapma yetkisi vermez, ellerinde ne var ne yoksa alır...!”

“Sağ olsun Hanımağam öyle değildir... Yeri gelir bizi serbest bırakır, biz işimizi, doğru bildiğimizi yaparız ama o da bizi devamlı takip eder, izler... Gerekirse uyarır... Bizi anlayacağın rahat bırakır... Ama bir yanlışımızı görürse kalemimizi de kırmaktan çekinmez...!”

“Ama Mehdi öyle değil... Mestan da bu yüzden onunla çokluk problem yaşıyor... Arada sırada ondan kaçak işler yapıyor... Mesela bu Selma ile Ravza onun kaçak işlerinden biriydi... Bu ikisini Mehdi’den gizli çalıştırıyordu... Selma ile de sevgili olmuşlardı... Ama işler umduğu gibi gitmeyip kızlar bana kaçınca ortalık karıştı... Bizden önce kendi aralarında kavgaya tutuştular...!”

“Mestan onun için şimdi bizimle ortak olmak istiyor... Patronunu öldürmemiz için de yardımcı olacak... Mehdi korkağın tek**ir... Bir sürü korumayla güvenlikle gezer... O yüzden ona yakın olmak kolay değil ama Mestan bir yolunu ayarlayacak bizim için... Adamımızı onun dibine kadar sokmamıza yardımcı olacak... Ardından da işini bitireceğiz pezevengin... Ondan sonrası kolay... Mehdi Urfalı aşirettir ama bir kere ortadan kalktı mı aşireti bize cephe almayı göze alamaz...!”

“Mehdi ortadan kalkınca onun koltuğuna Mestan oturacak... O arada Hanımağam Mestan’a destek çıkacak... Mehdi’nin diğer adamlarının Mestan’a zarar vermesinin önüne geçecek anlayacağın...!”

Seher’in bir çırpıda anlattıkları sözde kolay ama gerçekte çok zor ve tehlikeli işlerdi. Yüreğim bunları kaldırmakta güçlük çekiyordu. “Yani yakında savaş çıkacak öyle mi!” diye sordum. Seher kalkıp birer viski daha doldurmuş ve yeniden yanıma oturmuştu.

“Öyle, savaş çıkacak... Çok kan dökülecek ama bu işin başka şekilde çözülmesi mümkün değil... Mehdi’nin ortadan kalkması sadece bizim için değil, diğer babalar için de iyi olacak... Onlardan da gerekli desteği alacağız merak etme... Mehdi çoğu zaman onlara da ayak bağı oluyor çünkü...!”

“Mestan’a ne kadar güvenebiliriz!” diye sordum Seher’in getirdiği visk**en bir yudum alıp. “Mestan Hanımağam ile Apo abimin elinde büyüdü sayılır. Daha şöyle çocuktu, bu işlere Apo abimin yanında başlamıştı!” dedi Seher soruma karşılık.

“Apo abimin yakın korumalarından biriydi, bir gece Apo abime silah attıklarında yaralandı hatta. Apo abim çok severdi onu. Ama rahmetli olduktan sonra Hanımağam ile anlaşamadılar. Mestan gözü karadır, adı gibi savruktur... Yaptıklarının attığı adımların ilerde ne sonuçlar doğuracağını bilmez... En azından o zamanlar öyleydi... Şimdi eskisi gibi değil, daha bir akıllandı... Hanımağa işte böyle adamları sevmez, başına dert açacak adamları yanında tutmaz... Mestan da öyleydi o zamanlar, o yüzden siktir etti... Bu da gitti memleketlisi Mehdi ile çalışmaya başladı...!”

“Demek Hanımağa toplantıda elimizde büyüdü sayılır diye bunun için söyledi!” dediğimde “Öyle, elinde büyüdü ama büyüyünce sapıttı... Neyse, bunlar esk**e kaldı artık... Şimdi dediğim gibi iş bu noktaya geldi...!” dedi Seher.

“Sana nasıl ulaştı peki, sen ondan saklanıyorsun sonuçta!” dedim, bu da merak ettiğim bir konuydu. “Mecnun’la haber gönderdi!” diye yanıt verdi. “Bana bak, tüm bu dediklerin bir oyun olmasın sakın. Bize bir kumpas kurmaya çalışıyor olmasın Mehdi ile birlikte!” dediğimde güldü Seher.

“Olmaz abim, ne kumpası... Biz bir şey yapmayacağız ki... Sadece bir tetikçi lazım bize Mehdi’nin işini bitirmesi için... Kendi adamımız olmasına da gerek yok... Maşa kullanacağız, elimizi ateşe tutacak değiliz!” dedi yapılı beyaz dişlerini göstererek gülerken.

Konuşmalar bitmişti, iki duble viskinin ardından gevşemiştik. Sinem gelene kadar devam eden heyecanlı dakikalarımıza geri dönebiliriz demekti bu.

Seher’in eli pantolonumun ve kasıklarımın üzerinde gezinmeye, dudakları yanağımda ve boynumda dolanmaya başlarken o ana kadar sessizce yanı başımda bizi dinleyen Aleyna’yı kendime çektim.

Uzun kumral saçlarının arasına soktum elimi. Narin ensesini okşadım. O da oyuncu bir kedi gibi sırnaşıp sokuldu iyice, sağ eli göğsümde gezinmeye başladı. Eğilip dudaklarından öptüm. Her iki dudağını nazikçe emerken Aleyna yine gözlerini kapattı. İnce uzun parmakları gömleğimin düğmelerini çözerken sol elimi bluzunun altına sokup çıplak karnını ve memelerini okşadım.

Bu arada Seher de öğretmen sıfatıyla öğrencisine eşlik ediyordu ve pantolonumun kemerini tek eliyle açıp fermuarını indirdi. Koltukta biraz aşağı doğru kaydım, sol eli şimdi baksırımın içindeydi ve yeniden sertleşmeye başlayan yarağımı tutmuştu.

Aleyna gözleri kapalı halde dilini dışarı çıkarmış, pembe uzun dilini emiyordum. Memelerini ağır ağır okşamaya devam ediyor, sağ elimle de sırtını okşuyor ve aşağılara doğru kayıyordum. Götünün yanakları arasında kaybolmuş siyah külotunun lastiğine parmağımı doladım, külotu çektim. Aleyna’dan bir kedi yavrusununki gibi inilti çıktı.

Seher ise yarağımı okşamaya devam ediyordu yine. Baksırımdan dışarı çıkarmış, narince 31 çektirir gibi sıvazlıyordu onu. Derken Seher eğildi iyice ve yarağımı ağzına aldı. Yarağımın kafasını etli dudaklarının arasında kavrayıp vakumlarken kestane kızılı saçlarını okşayıp elime doladım.

Aleyna ile öpüşmeye devam ediyordum. Sol elimin altında memelerinin gittikçe irileştiğini, hareketlendiğini fark ediyordum. Uçları da şişiyordu. Sağ elim götünün altına kaydı, sımsıkı götünü avuçladım, sıktım. Aleyna irkildi, hafifçe doğruldu, sol ayağını çevik bir hareketle altına alıp elimin daha rahat hareket etmesine imkân verdi.

Çıplak götü koltukla temas ettiğinden sımsıcak olmuştu. Artık ikimiz de inliyorduk. Seher’in çok iyi bir öğretmen olduğu Aleyna’nın müthiş bir French Kiss yapmasından belliydi. Gözleri kapalı halde dilimi vakumluyor, emiyor, ısırıyor, dudaklarımı kanatırcasına içine çekiyordu. Aynısını ben de ona yaparken Seher altta yarağımı ağzının daha derinlerine doğru almaya başlamıştı.

Başını kaldırıp indiriyordu, elini kasıklarımın arasına sokuyor, taşaklarımı sıkıp bırakıyor, onları da löp bir yumurta gibi emiyordu ara ara. Aleyna’nın götündeki sağ elimin orta parmağını hafifçe göt deliğine bastırdım. Minik deliğin ağzı oldukça sıkıydı ve parmağım girmekte zorlanıyordu. Aleyna o an doğruldu yerinde, dudaklarımı vahşi bir kedi gibi ısırırken ağzından derin bir hırıltı çıktı.

Parmağımı göt deliğinin ağzında masaj yapar gibi oynatmaya başladım bunun üzerine. Sımsıcak deliğin ağzı terlemişti. Kalbim göğüs kafesimi delip çıkacakmış gibi güçlü şekilde atıyordu. Seher’in yoğun saksosu ile kalkıp sertleşen yarağım şimdi ağzını doldurur hale gelmişti.

Aleyna adeta yarı baygın gibi gözlerini hiç açmadan dilimi, dudaklarımı emiyor, ısırıyordu. Sol elimle vahşice avuçladım memelerini, uçlarını parmaklarımın arasında sıktım. Aleyna’nın iniltileri daha da arttı bu anlarda.

İşte bu sırada Seher’in kızı Sinem’in salonun kapısında durmuş bizi izlediğini gördüm. Kapının açık kanadına yaslanmış, bir ayağını geriye atmış halde annesinin yarağımı ağzına alışını, Aleyna’nın dudaklarımı emişini, benim onun götünde gezinen elimi durmuş izliyordu.

Aleyna’nın sırtı kapıya dönüktü, Seher’in de başı uzun saçlarının içine gömülmüş, sadece yarağımı görür olmuştu. Dolayısıyla Sinem’i sadece ben görebiliyordum. Kızın bakışları sanki o anda annesinin ya da Aleyna’nın yerinde olmak istediğini gösteriyordu. Dudaklarını yalayarak sessiz sessiz geldiği gibi giderken annesinin somurmaları çoğalmıştı.

Artık bu işi burada yapamayacağımız belli olmuştu. Seher kızının bizi izlediğini görse yeni bir kıyamet kopabilirdi. O nedenle “Hanımlar, kıçım ağrıdı burada!” diyerek Aleyna’yı geriye ittim. Seher’e de durmasını söyledim. Aleyna gözlerini açtı, kaç zamandır kapalı gözleri ışığın vurmasıyla kamaşmış gibi baktı bana ve içeriye. Seher de yavaşça kalktı. Uzun saçlarını geriye attı, ağzının kenarındaki ıslaklığı elinin tersi ile sildi, terlemişti.

“İçeri benim odaya geçelim!” dedi Seher. Ardından kalktı ve çekmecelerden birini açtı, bir hap alıp ağzına attı, bir bardak su ile yuttu. “İster misin!” diye uzatınca “Ne bu!” diye sordum. “Bir şey değil abim, baş ağrısı için!” dedi. Ama bana pek baş ağrısı için değil gibi geldi gösterdiği ilaç. Alıp baktım, reçetesini okudum. 50 miligramlık kırmızı reçete ile verilen, uyuşturucu özelliği olan bir ilaçtı bu.

“Niye içiyorsun bunu? Hanımağa biliyor mu!” diye sordum. “Aman abim, sakın. Hanımağam böyle şeylerden nefret eder bilirsin. Ben onun kadar güçlü bir kadın değilim. Bu tip sıkıntılar beynimi çatlatıyor, şunlardan içmezsem ağrıdan geberiyorum. Sen de al bir tane, korkma, bağımlılık yapmaz. Kafan bulutlarda gezer, kendini daha mutlu hissedersin...!” diyerek cevap verdi.

Tereddütte kaldım. Seher almam için “Bunu içersen sikin şu kolum gibi olur, eşeğin siki gibi olur... Bu kızı öyle bir bağırtırsın ki üç sokak öteden duyulur...!” dediğinde heyecanlandım. O an Aleyna da bana öyle bir baktı ki içmem için gözleriyle yalvarır gibiydi. Hatta daha ileri gitti. İlacı elimden aldı ve bir tane attı ağzına, bir bardak su doldurup içti hemen. Ardından bir tane de avucuna alıp içmem için uzattı.

“Hadi, beni istemiyor musun yoksa!” dedi gülümseyerek. Ellerimi beline atıp kendime çektim onu, ağzımı açtım. Parmaklarının arasına aldığı ilacı ağzıma koyup suyu da kendi içirdi. Hap mideme doğru yol alırken suyu bitirdim. Derin bir nefes alıp verdim.

Şimdi Aleyna’yı bağırtmak için hazırdım...
发布者 58svsl
1 年 前
评论
5
账户以发表评论
Sityone 1 年 前
Emeğinize sağlık paylaşım için teşekkürler.Devamı gelecek mi?
回答
AKBASH50EA 1 年 前
Devam dosum devam
回答
erastmus 1 年 前
Ah ülen, en güzel yerinde bitmiş :smile:
回答
sucreman
sucreman 1 年 前
eline sağlık dostum devamını bekliyoruz
回答
afuygun
afuygun 1 年 前
Dostum merakla bekliyorduk, lütfen bizi merakta bırakma
回答