Ne Tatlı Şey!
İsmini daha bilmiyordum. Daha benim ne olduğumu bilmiyordu. Spor salonunun altındaki kafeden çıkarken karşımdan yaklaşıyordu. İri, göbekli, gülerek geliyor. Alnına dökülen düz saçları var. Sakalı gelmiş ama seyrek. Dik dik bakıyor. Tanıyor mu beni? Yalınayak terlik giymiş. Beyaz tişört. Bol bir bir pantolon. Bir yerde mi çalışıyor? Yaklaşırken dokunacak gibi elini uzattı. Benden birazcık daha uzun. Tedirgin olup kenara çekildim. Geçip gitti ama yavaşladı, dönüp baktım. Hala gülerek bakıyor, "Ne tatlı şeysin sen?" Tanıyor mu beni? Hiç sanmıyorum.
Gece rüyama girdi. Alnına düşen saçlarını geri tarıyor. Ben karşısında giyiniğim ama saklamaya çalışıyorum. Normal kıyafetlerimi bulamıyorum.
İki-üç gün sonra yine rastladım. Kafede oturmuş. Kahve içiyor. Yine aynı umursamaz gülüş. Görse beni hatırlar mı? Ona sırtım dönük bir yerde oturuyorum, ama içim rahat değil. Yanımdan biri geçtiğinde tedirgin oluyorum. Nihayet o da geçiyor, ama beni görmemiş gibi, kafasını dikmiş, ağır ağır yürüyor. Eşofman, kocaman ayakları terlikte, beyaz bir tişört. Spora geliyor demek. Durup geri bana bakıyor birden, yakalanıyorum, çünkü ben de onu seyrediyordum arkadan. Yine sırıtıyor.
- Sizinle tanışıyor muyuz?
- Yoo...
Sessiz dik bakıyor. Dilim damağım kurumuş.
- Geçen gün de şey dediniz de...
- Ney dedim?
"Tatlı şey" dedin mi diyeceğim? Çok karışık.
- Yani neyse, karıştırdım herhalde.
- İyi bir şey mi dedim, kötü bir şey mi?
Duraksadım.
- İyi bir şey herhalde...
Halbuki aynı şeyi başkasına söylemiş olsa kavga çıkarırdı. Karşıma oturdu. Korkutucu bir iriliği var. Boynu çok kalın.
- Gözlerin yeşil. İnce yapılısın. Tenin parlak, bakımlısın. Tatlısın.
Susmaktan başka bir şey elimden gelmedi.
- Ayak tırnaklarının ojesi ne renk?
- Ne?
Kıpkırmızı oldum. Nereden biliyordu?
- Çekinme söyle.
- Vişne çürüğü.
Güldü.
- Kalk... dedi.
Nereye dedim ama umursamadı, kalkıp ağır adımlarla yürümeye başladı. Apar topar onu izledim. Dışarı çıktık. Yanına geçip soru sormak istedim.
- Ben sevmem konuşmayı, dedi, çantanda her şeyin var değil mi?
Spor çantamdaydı her şeyim evet.
Yolda bol cıstaklı bir müzik açtı. Sevmem ama hiçbir tepki vermedim. Tek kelime konuşmadık. Ara sıra göz uzuyla baktım. Bacakları kolları ne kalın...
3-4 katlı asansörsüz bir bina. Ama dairenin içi temiz. Küçük, herhalde tek yaşıyor. Banyonun yerini sordum. Heyecandan terlemiştim. Duş aldım. Her şey madem bu kadar belliydi. Giyindim.
Siyah ince çoraplar...
Vişne çürüğü külodum...
Aynı renk sütyen :) Memelerim yok ama şık duruyor.
Peruğum, hafif kırmızı. Kestane.
Biraz makyaj. Madem beğeniyor, yeşil gözlerim öne çıksın.
Salondaydı. Öyle girdim içeri. Televizyon izlemekte. Beni görünce,
- Çok tatlısın... dedi.
Meyve çıkarmış. İkram etti ama yiyecek halim yok. Dilim damağım yapışmış. Su içtim sadece.
Üstüne çıkarmış, boxer'la kalmış. Sıkı sert bir göbeği var. Erkeksi yoğun bir koku. Kucağına aldı beni. Kocaman elleri vücudumu dolaştı. Omuzlarımdan karnıma, sırtımdan kalçama, ensemden kuyruksokumuma. Baldırlarım, ayaklarım. Farkında olmadan "Oh!" demişim. Dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Bunu beklemiyordum. Yutar, emer gibi. Kocaman dili, ağzımın içine doldu. Parmakları kalçamın aralarında. Kucağında olduğum halde kaldırdı beni, koltuğu geri bıraktı. Karşımda, boxer'ının içinde kalınlaştığını görebiliyorum. Uzanıp önce göbeğini öptüm. Kokusunu çektim içime. Dilimle göğsüne kadar çıktım. Ensemden tutup yine boğarcasına öptü. Sonra bırakıp aşağı itti.
Boxer'ını çıkardı. Karşımda. Büyük denebilir evet, ama kalın da. Başını öptüm. Boylu boyunca dilimle üstünden geçtim. Tatmadığım hiçbir noktası kalmamalı. Altını yaladım. Taşaklarını tek tek öpüp, nazikçe emdim.
Başımı kaldırıp bakınca, o alaycı yüzü gördüm, sırıtıyor. İçim yine tuhaf oldu. Ağzıma aldım başını. Birinci yutma denemesi. Ortasına kadar gidip geldim. İkinci yutma denemesi. Gözlerim gözlerinde. Sırıtıyor. O sırıtışı öldüremiyorum.
Gidip gelmeye başladı, dilimin üstünden yanaklarıma, boğazıma çarpıyor. İşte şimdi derin soluk alıyor.
İtti beni kanepeye. Üstüme çıkıp gidip gelmeye başladı ağzımda. Göbeği yüzümde. Kokusu üstümde. Her yanını okşuyorum. Elleri rahat durmuyor.
Bir anda çıktı, derin bir nefes...
Bakıştık.
Kızmış gibiydi. Kızacak mıydı? Uzandı, bir tokat vurdu. Bir tane daha.Ne yapmamı istiyor? Külodumu çekti. Altım açık. İtti beni. Bacaklarımı iki yana açtım. Eliyle hazırlıyor aletini görüyorum. Deliğimi görmek için belimin altına bir yastık yerleştirdi. Kendi tükürüğümle kayganlaştırdığım koca aletini deliğime dayadı. İşte o noktayla öteki noktanın birleşmesi. Yavaşça ama kararlı bir şekilde itti. Biraz acıdı. Olur o kadar... İçimde her halda önce acıdı, sonra açıldı, gevşedi. Benim sessiz sönük kelebeğime baktı, güldü. İki parmağıyla tutup
- Bununla boşalabiliyor musun? dedi.
- Senin boşalman bana da yeter. dedim.
Bacaklarımı iki yana açarak dev vücuduyla üstüme kapandı, kocaman dilini yine ağzıma gömdü. Aleti içimde. Gidip gelmeye başladı. İçimde uzun bir tünelde ileri ve geriye. Her gelişinde bir "şak" sesi.
Doğruldu. İki bacağımı bir omzuna aldı. Bacaklarım ne kadar inceydi onun üstünde. Elini yüzüme bastırıp gidip geliyor.
İşte bu...
Gece rüyama girdi. Alnına düşen saçlarını geri tarıyor. Ben karşısında giyiniğim ama saklamaya çalışıyorum. Normal kıyafetlerimi bulamıyorum.
İki-üç gün sonra yine rastladım. Kafede oturmuş. Kahve içiyor. Yine aynı umursamaz gülüş. Görse beni hatırlar mı? Ona sırtım dönük bir yerde oturuyorum, ama içim rahat değil. Yanımdan biri geçtiğinde tedirgin oluyorum. Nihayet o da geçiyor, ama beni görmemiş gibi, kafasını dikmiş, ağır ağır yürüyor. Eşofman, kocaman ayakları terlikte, beyaz bir tişört. Spora geliyor demek. Durup geri bana bakıyor birden, yakalanıyorum, çünkü ben de onu seyrediyordum arkadan. Yine sırıtıyor.
- Sizinle tanışıyor muyuz?
- Yoo...
Sessiz dik bakıyor. Dilim damağım kurumuş.
- Geçen gün de şey dediniz de...
- Ney dedim?
"Tatlı şey" dedin mi diyeceğim? Çok karışık.
- Yani neyse, karıştırdım herhalde.
- İyi bir şey mi dedim, kötü bir şey mi?
Duraksadım.
- İyi bir şey herhalde...
Halbuki aynı şeyi başkasına söylemiş olsa kavga çıkarırdı. Karşıma oturdu. Korkutucu bir iriliği var. Boynu çok kalın.
- Gözlerin yeşil. İnce yapılısın. Tenin parlak, bakımlısın. Tatlısın.
Susmaktan başka bir şey elimden gelmedi.
- Ayak tırnaklarının ojesi ne renk?
- Ne?
Kıpkırmızı oldum. Nereden biliyordu?
- Çekinme söyle.
- Vişne çürüğü.
Güldü.
- Kalk... dedi.
Nereye dedim ama umursamadı, kalkıp ağır adımlarla yürümeye başladı. Apar topar onu izledim. Dışarı çıktık. Yanına geçip soru sormak istedim.
- Ben sevmem konuşmayı, dedi, çantanda her şeyin var değil mi?
Spor çantamdaydı her şeyim evet.
Yolda bol cıstaklı bir müzik açtı. Sevmem ama hiçbir tepki vermedim. Tek kelime konuşmadık. Ara sıra göz uzuyla baktım. Bacakları kolları ne kalın...
3-4 katlı asansörsüz bir bina. Ama dairenin içi temiz. Küçük, herhalde tek yaşıyor. Banyonun yerini sordum. Heyecandan terlemiştim. Duş aldım. Her şey madem bu kadar belliydi. Giyindim.
Siyah ince çoraplar...
Vişne çürüğü külodum...
Aynı renk sütyen :) Memelerim yok ama şık duruyor.
Peruğum, hafif kırmızı. Kestane.
Biraz makyaj. Madem beğeniyor, yeşil gözlerim öne çıksın.
Salondaydı. Öyle girdim içeri. Televizyon izlemekte. Beni görünce,
- Çok tatlısın... dedi.
Meyve çıkarmış. İkram etti ama yiyecek halim yok. Dilim damağım yapışmış. Su içtim sadece.
Üstüne çıkarmış, boxer'la kalmış. Sıkı sert bir göbeği var. Erkeksi yoğun bir koku. Kucağına aldı beni. Kocaman elleri vücudumu dolaştı. Omuzlarımdan karnıma, sırtımdan kalçama, ensemden kuyruksokumuma. Baldırlarım, ayaklarım. Farkında olmadan "Oh!" demişim. Dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Bunu beklemiyordum. Yutar, emer gibi. Kocaman dili, ağzımın içine doldu. Parmakları kalçamın aralarında. Kucağında olduğum halde kaldırdı beni, koltuğu geri bıraktı. Karşımda, boxer'ının içinde kalınlaştığını görebiliyorum. Uzanıp önce göbeğini öptüm. Kokusunu çektim içime. Dilimle göğsüne kadar çıktım. Ensemden tutup yine boğarcasına öptü. Sonra bırakıp aşağı itti.
Boxer'ını çıkardı. Karşımda. Büyük denebilir evet, ama kalın da. Başını öptüm. Boylu boyunca dilimle üstünden geçtim. Tatmadığım hiçbir noktası kalmamalı. Altını yaladım. Taşaklarını tek tek öpüp, nazikçe emdim.
Başımı kaldırıp bakınca, o alaycı yüzü gördüm, sırıtıyor. İçim yine tuhaf oldu. Ağzıma aldım başını. Birinci yutma denemesi. Ortasına kadar gidip geldim. İkinci yutma denemesi. Gözlerim gözlerinde. Sırıtıyor. O sırıtışı öldüremiyorum.
Gidip gelmeye başladı, dilimin üstünden yanaklarıma, boğazıma çarpıyor. İşte şimdi derin soluk alıyor.
İtti beni kanepeye. Üstüme çıkıp gidip gelmeye başladı ağzımda. Göbeği yüzümde. Kokusu üstümde. Her yanını okşuyorum. Elleri rahat durmuyor.
Bir anda çıktı, derin bir nefes...
Bakıştık.
Kızmış gibiydi. Kızacak mıydı? Uzandı, bir tokat vurdu. Bir tane daha.Ne yapmamı istiyor? Külodumu çekti. Altım açık. İtti beni. Bacaklarımı iki yana açtım. Eliyle hazırlıyor aletini görüyorum. Deliğimi görmek için belimin altına bir yastık yerleştirdi. Kendi tükürüğümle kayganlaştırdığım koca aletini deliğime dayadı. İşte o noktayla öteki noktanın birleşmesi. Yavaşça ama kararlı bir şekilde itti. Biraz acıdı. Olur o kadar... İçimde her halda önce acıdı, sonra açıldı, gevşedi. Benim sessiz sönük kelebeğime baktı, güldü. İki parmağıyla tutup
- Bununla boşalabiliyor musun? dedi.
- Senin boşalman bana da yeter. dedim.
Bacaklarımı iki yana açarak dev vücuduyla üstüme kapandı, kocaman dilini yine ağzıma gömdü. Aleti içimde. Gidip gelmeye başladı. İçimde uzun bir tünelde ileri ve geriye. Her gelişinde bir "şak" sesi.
Doğruldu. İki bacağımı bir omzuna aldı. Bacaklarım ne kadar inceydi onun üstünde. Elini yüzüme bastırıp gidip geliyor.
İşte bu...
5 年 前